Gülden Bülbüllere 3-5

Gülden Bülbüllere 3-5

Hidayet, Allah'ın iman nasip etmesidir. Allah bir kulunu inananlardan halk etmişse, ona hidayet olmuştur. Bunu zayi etmeyelim. Onun kıymetini bilelim. Onun çok büyük bir nimet olduğunu bilelim. Kârını da elde edelim.

Kârı nedir? Kemal'dir. Kemal nedir? Olgunlaşmak, olgunlaşmak.

       Dünyaya geldim gitmeye

       İlim ile hilm yetmeye

       Aşk ile can seyretmeye

Bunlar Türkçe, burada anlaşılmayacak taraf neresi?

       Aşk ile can seyretmeye

Rumuzlu olan tarafı burası.

Rumuzunu bilenler var. Bize açıklıyorlar. Zaten bu rumuzu bilmeselerdi, açıklamasalardı, biz buraya toplanmazdık. Bu şuur bizi buraya topladı. Yoksa camiler var, hocalar var, vaizler var, ibadet yerleri var.

Vaiz insanları irşâd ettirmiyor. Ama bazı kötü ahlâklarından geçiriyor. Tasavvufa girmezsen olgunlaşamazsın. Kâmil bir insan olmak için hakikate ulaşacak. Her hakikate ulaşanlar, marifete ulaşamıyorlar. Hakikate ulaşan her insan kâmil insandır. Kâmil insanlardan seçilen marifete ulaşır. Kâmillerin seçilenleri kâmil-mükemmil olur.

Kâmil: Yetişmiş olan. Kâmil Mükemmil, hem yetişmiş, hem yetiştirmiş. Fakat kâmil yetiştiremiyor. Arasında dağlar gibi fark var.

Kamil Mükemmil: Hem yetişmiş. Hem yetiştiriyor.

       Dünyaya geldim gitmeye

       İlm ile hilm yetmeye

Allah bize akıl vermiş. İnancımız da var. Ahirete inanmayanlar, kâfirler için sadece maddiyat var. Her şey onlar için madde. Onlar: “Yok olunur, tekrar var olunmaz.” diyorlar. Her inananın hayrı-şerri kabullenmesi lazım.

       Dünyaya geldim gitmeye

Niye gelmiş? Niye gidiyor?

       İlm ile hilm yetmeye

İlimden manâ nedir? Allah'ı bilmektir. Allah'a itaat etmektir. Kim Rabbısını biliyorsa, kim Rabbısına itaat ediyorsa o güzelleşiyor. Kim Rabbısına itaat ediyorsa insan odur; bilmezse itaat etmezse insan sayılmıyor. Mademki bu insanları Allah bilinmesi için halketmişse bilecekler. Burada bilmeyenler ahirette bilecekler. Ama ahirette bilmeleri kurtuluş değil. Dünyada bilmeleri kurtuluştur. Cenabı Hakk’ın ilmine güç yetmez.

“Biz bilsinler diye insanları halkettik.” buyuruyorsa, bilmek mecburiyeti vardır. Şimdi diyeceksiniz ki:

— Madem öyle ise niçin Allah'ı tanımayanlar var?

—Onlar da bilecekler.

Kelamda ne buyrulmuş:

       Ey zühd ile veren bana tebşîre-i cennet

       Biz münkir-i Mevlâ değiliz nâra ne minnet

Bu ibadet edenlere. Cennet için amel işleyenlere.

Diyor ki: Ey züht, takva sahibi.

Beni niçin cennetle müjdeliyorsun? Ben ibadetimi cennet için yapmıyorum.

Beni cehennemle niye korkutuyorsun? Ben Allah'ı inkar edenlerden değilim.

       Âşık olanın maksûdu matlûbesi rü’yet.

Âşık: Allah'ı sevendir. Kim Allah'ı seven?

Mal, evlat, makam, mevki, ilim, amel… Bunların hepsinden geçen. Hiçbir arzu olmaz onda. Evlattan çok sevdiğimiz bir şey var mı? Evlattan da geçecek. Sevmeyecek mi? Sevecek, ama “Bu bana emanettir. Emanete hıyanetlik olmaz. Allah'ın emri” diye düşünecek.

Bir hane reisi, hanımından da mesul, çocuğundan da mesul, malından da mesul. Hepsinin bir hakkı vardır. Hepsinin hakkını vermek lâzım.

Hepsinin hakkını ancak Allah'a itaat etmekle verebilir. Hepsinden fazla Allah'ı seveceksin.

Hepsini de Allah için seveceksin. Evladını mı seviyorsun, emanettir. Emanete saygı vardır. Zaten sevilirse saygı gösterir. Sevilmezse saygı gösterilmez. Bir de seviliyor, sevgi gösterilmiyor. Sayılıyor, saygı gösterilmiyor. Bu da var.

Bir insan bir şeyi Allah için sevmişse, kâr da gelse sevecek, zarar da gelse sevecek ki o zaman sevmiş olur.

       Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde

Seydâ! Bizde seyyid deniliyor. Şafilerde, kürt lisanında Seydâ deniliyor. Meşayihlere, büyüklere onlar Seydâ diyorlar.

       Âşık olanın ciğeri yanar da pişer de

Âşık ise ciğer yanacak da pişecek de. Âşıkların ciğeri dünyada iken yanar pişer.

       Seni ben bilirim ey cân ne cevher ma’denindensin

Seni ben bilirim ey Şah ne cevher madenindensin

       Anâsır sâye-bânındır gezersin zîr ü bâlâyı

Ben senin ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum. Semayıda gezersin. Zemini de gezersin.

Sây-bân’ın bir anlamı da çadır.

Anâsır: Vücut.

Senin vücudun bir çadır. Bir örtü gibi örtmüş. Neyi örtmüş? Ruhunu örtmüş. Herkeste bir ruh var. Ama büyüklerin ruhu yükselmiş. Allah'a gidiş yolunu bitirmiş. Allah’tan gelen ruh Allah'a ulaşmış.

Ruh Allah'tan bir vasıta ile gelmiştir. Bir vasıta dersek de Allah'tan iki vasıta ile gelir. Bir cisminin gelişi var. Bir de ruhunun gelişi var. Annenin, babanın evlenmesi ile ceset oluşuyor. Ama bir çocuk dört aylık olunca onda can oluşuyor. Allah ona ruh üflüyor. İki vasıta ile geliyor. Ama görünen birisi, bilinen birisi, ruh biliniyor ama görünmüyor. Görünmeyen bir şeye de herkes inanmıyor.

Allah da görünmüyor. İnananlar da göremiyor. İnanmayanlar zaten inanmıyor. Görünen bilinen Allah'tan geldik. Bir vasıta ile geldik. Vasıta annemiz, babamız.

Allah'a gidilir. Nasıl gidilir? Her ölen Allah'a mı gidiyor? Kâfirler de ölüyorlar. Onlar Allah'a mı gidiyor? Hayır, hayır. Allah ulvidir. Allah'ın nârı var, nuru var. Onlar Allah'ın gazabına duçar oluyor. Karanlıklara düşüyor, derinliklere iniyor.

Kitabın, âyetin bildirdiğine göre gelişimiz de ikidir. Gidişimiz de ikidir.

Gelişimiz iki: Allah cesedi topraktan halketmiş inananı, inanmayanı, zengini, fakiri, cahili, bilgilisini. Hepsi topraktan halkedilmiştir. Ceset maddedir. Maddedir ama kıymetli madde var, kıymetsiz madde var. Bir yerden çıkan madeni düşündüğümüz zaman, altında bir maden, kömürde bir maden. Altının kömüre nazaran ne kadar bir kıymeti var? İnsanlarda ya altın gibi cennetin ziyneti olacak ya da kömür gibi cehennemin ateşi olacak. Bu Allah'tan iki gelişi bilemiyoruz. Ahmet'ten, Mehmet'ten doğdu. Artık itaat etsin, isyan etsin. Nasıl ise öldü gitti. Alim olan nasıl gelip gittiğini biliyor. Onun için farklı oluyor. Sade cesedi geldi diye düşünmüyor. Ruhu da biliyor. Ruh çok kıymetli bir şey. Affedersiniz düşmüş nefse, düşmüş pisliğe. O ruh pisliği taşıyamaz. Pislikten kurtulacak temizlenecek ki o zaman ruh kıymetini taşısın. Ama pisliğin içerisinde onu taşıyamaz.

Evet, Allah’tan geliş iki. Bu iki gelişi hepsi yapıyor.

İki gidişi hepsi gidemiyor. Bir kısmı cehenneme gidiyor. Allah cenneti kazananlara cemalini gösterecek. Nurunu gösterecek. Cennette bölüm bölüm. Cenneti isteyenler cennette kalacak, cennetin süsü var. Zevki safası var. Cennetten de geçmek lâzım. Cennetten geçmeyen Allah'ın cemâlini göremeyecek. Cennet haktır. Allah cennetini methediyor. Cehennem de haktır. Kur'an'a her inanan bunu bilir.

       Ey zühd ile veren bana tebşire-i cennet

       Biz münkir-i Mevla değiliz nâra ne minnet

Ey vaaz, nasihat eden hoca! Bana niye cenneti methediyorsun? Ben cennet için kulluğumu yapmıyorum. Niye cehennem ile beni korkutuyorsun? Ben münkir değilim. Allah'ı inkâr edenlerden değilim. Ben Allah'ı seviyorum. Niçin seviyorum? Cemâlini göstersin bana diye. Cemâlini göstersin de cehenneme koysun. Allah'ın cemâlini göreni cehennem yakar mı?

Koca ateş neden İbrahim Aleyhisselam'ı yakmadı?

Allah'a gidiş de ikidir:

Bir var ki zengini, delisi, akıllısı cismi ile gider. Toprağa girer, o cesedi toprak eritir.

Her şey aslına rücu eder. Her şeyin aslı topraktır. Toprağa iniyor. Ruhun da gelmiş olduğu bir yer var. Orayı bilmek lazım, ora için çırpınmak lazım ki oraya gidebilsin. Allah'a gitmek için bütün arzulardan geçecek. Dünya, ahiret, cennet arzusu. Hepsinden geçecek. Bir kere dünyayı terk etmeyen ahireti kazanamaz. Mümkün değil, bunların ikisi de âlemdir. Dünya da bir âlem, ahiret de bir âlem. Bu insanlar dünyadan geçiyorlar, ahirette kalıyorlar.

Dünyaya insanlar niye gelmiş? Gitmek için. İlim sahibi olmak için. İlim Allah'ı bilmektir. Allah'ı bilen güzelleşiyor. Ama bir de aşk ile can seyretmek var. Allah aşkı kulun bir Miraç vasıtasıdır.

Çünkü Peygamber Efendimiz Miraç'a bir vasıta ile gitti. Ne ile gitti? Burak'la gitti. Burak'la nereye kadar gitti?

Bir makama kadar gitti. Orada Burak da kaldı. Cebrail de kaldı. Gidemediler. Ama Peygamberimiz daha çok gitti. Tarikat demek:

Bir mürşide gidip O’nu tanımak. Bir mürşide gönül vermek. Mürşidi sevmek. Mürşidi saymak. Onun duasını almak.

….

       Firakı yâr ile âh û enîn ol

Ah u enîn: Ağla, sızla.

Yâr: Çok sevilen.

Niye seviliyor? Yardım geliyor. Nasıl bir yardım? Dünyada senin evin yokmuş, ev almış. Paran yokmuş para vermiş. Bunlar değil. Yardım seni nârdan kurtaran. Yanmak sadece ateşte yanmak değil. İnsan çok sevdiğinden, canından fazla sevdiğinden ayrılınca, ateşten şiddetli bir azabı vardır.

İnsanlar zenginliği niçin istiyor? Temiz yemek, temiz giyinmek, zahmet çekmemek için istiyor. Fakat Mecnûn ne yapmış? Yıllar boyunca yememiş, içmemiş, uyumamış. Dağlarda Leylâ, Leylâ demiş, ağlamış, gezmiş. Sonunda Leylâ'nın aşkı onu ihata etmiş. Mecnûn kendisini kaybetmiş, kendisini de Leylâ görmüş. Eşyayı, taşları, ağaçları hep Leylâ görmüş. Kendisinden geçmiş. Hareketsiz kalmış. Kuşlar onun başında yuva yapmışlar.

       Mecnûn'u görün n’etti Leylâ’daki âh ile

       Ferhad da Şîrîn için gör neyledi dağ ile

       Her birisi bağlandı bir âhenîn bağ ile

….

Nimetimiz büyük, kıymetini bilelim ki aşkımızı alalım. Bilmezsek elimizden alır. Bakıyorsunuz ki bidayetinde bir aşk var, sarmış onu, çok güzel, insan gıpta ediyor. Bir de bakıyorsunuz ki sönmüş. Aşkı kalmamış. Ama bu sönme ikidir. Birisi olmasın da, birisi olsun.

Bir sönme var ki o aşkı sindiriyor içerisine. Bir sönme de var ki kaybediyor. Allah “Ben kuluma bir nimet veririm.” diye buyuruyor. “Kıymetini bilirse büyütürüm yoksa elinden alırım.” buyuruyor. En büyük nimet aşktır.

Bazı cezbelilerin sonu gelmiyor, onlar şöhretine gidiyor. Şöhrette afat oluyor, yani yok oluyor. Bu nasıl oluyor? Ona çok kıymet veriyor. Ondan kendisinde bir gurur duyuyor, ona rağbet veriyor. Cezbeye düşen kendisi rağbet etmesin başkası rağbet versin. Cezbeden geçmek lâzım, cezbeyi sindirmek lâzım. Cezbeli insan cezbeden geçemezse kalbi büyümez. Şimdi su bardağının bir su alma kapasitesi var. Bir damla fazla koysanız taşacak. Senin koyacak suyun bol ise bardağı değiştir. Büyük bardak al. Suyu da çok koy. Çünkü bardaktaki su taşar, taşırınca sahibi var, O kızar.

       Bu muhabbet sana Allah'tan gelir

Bütün aşkın, bütün ilmin, bütün merhametin, adaletin de kaynağı Hz. Resûlullah'tır. Meşayih ondan alıyor, bize veriyor. Meşayihimiz de doğru Resûlullah Efendimizden almaz. Şeyh Efendisinden, Şeyh Efendisi Şeyh Efendisinden, ulaşır muhabbet Resûlullah Efendimize.