Gülden Bülbüllere Teveccüh Sohbetleri-3

Gülden Bülbüllere Teveccüh Sohbetleri-3

Bulam dersen eğer ayn-ı imanı

Çalış ki olasın şeyhinde fani

Sana senden yakın olanı tanı

Bu çok manalı bir kelamdır. “Sana senden yakın olanı tanı.” kelamı çok manalıdır. Bunun manası nedir?

Cenabı Hak: “Nahnu akrabu” buyuruyor. Kulum ben sana şah damarından daha yakınım. Nerede insanların şah damarı?

Kalbinde. Kalbinin merkezinde olan bir damar. Vücuda yayılan üç yüz altmış altı damarı toplamış, birleştirmiş onların başı. Kalpteymiş bu.

Anlaşıldı mı efendim? “Ben sana şah damarından daha yakınım.”

Ama Resulullah Efendimiz buyuruyor ki: “Sen Allah’tan çok uzaksın. Hem o kadar uzaksın ki yetmiş bin perde var arada, her perdenin kalınlığı da yer ile gök arası kadar.” Allah’tan bu kadar uzaksın sen.

Öyleyse demek ki bu yakınlığı ne ile biz elde edeceğiz?

Cenabı Hak, yakınım, diyor. Hz. Allah’ın Resulü uzaksın, diyor. Öyleyse demek ki bu uzaklığı biz neyle yakın edeceğiz?

Bir vasıta lazım, bir vasıta.

Sen çok uzaktasın, sevdiğin bir nimetin var ondan çok uzaktasın. Nimetin uzakta, ona gideceksin ama gidemiyorsun. Vasıta olursa gidersin tabii. Vasıtasız gidemiyorsun. Burada vasıta ne olur?

Öyleyse bizim ruhumuzun sevdiği, âşık olduğu ne var? Allah, değil mi?

Ta ki ilm-i ezelide Cenabı Hak  “Elestü bi rabbiküm”  fermanını buyurduğunda ruh ona âşık olmuştur. O kelama âşık olmuştur.

Onun için burada bu dünya âleminde böyle sohbetlerde, vaazlarda, nasihatlerde gazel okunduğu zaman güzel sesten, güzel kelamdan insanlar cezbeleniyor. Gayri ihtiyari coşuyorlar, aşka geliyorlar, cezbeleniyorlar.

Bunun esbabı ne?

Ta ki işte o ruh, ilmi ezelide Cenabı Hakk’ın kudret lisanını duymuş. “Elestü bi rabbiküm.” fermanını, hatırlıyormuş. Onu hatırlayınca bu cezbe insanlarda ondan meydana geliyormuş. Bir böyle.

Bir de cezbe şundan gelir ki: Her ne kadar zâhirde o kelamlar konuşuluyor, vaaz nasihat oluyor, güzel kelamlar, güzel sesler duyuyor. Ama aslında bir de ruha Cenabı Hakk’ın nurlarından esma nurundan, sıfat nurundan, zât nurundan bir çarpma, vurma oluyor. Yani Cenabı Hakk’ın nurlarından herhangi bir tanesinin ruha vurmasıyla beraber o cezbe meydana geliyormuş.

Burada da esma nuru, sıfat nuru, zât nuru bunlar da meşayih vasıtasıyla müridin ruhuna geliyor, isabet ediyor. Niçin?

Bakın şimdi, kâinatı aydınlatan bir güneş var ya. Şimdi bu sıcak temmuz ayında bak insanı sıcak yakıyor. Isısıyla insanı yakıyor. İnsan beş dakika güneşte duramıyor, gölgeye kaçıyor. Ama güneşin bu kadar harareti varken sıcak senin elbiseni yakmıyor, çaputu yakmıyor. Ama seni ısısıyla rahatsız ediyor. Daha sıcak bölgelerde insan güneşin altında beş dakika dursa beyin kanaması oluyor değil mi? Ama yine üzerindeki çaputu yakmıyor.

Ama zemheri ayında güneşin ısısı olmayan bir zamanda ısınmak için güneşe çıktığın zaman güneşte duruyorsun. Güneş seni ısıtmıyor ama o zaman senin çaputunu yakabiliyor.

Ama burada onu ne yakıyor?

Kristal var, billur var ya. Bu kristali o güneşin en fersiz zamanında tuttuğun zaman o güneş, kristalden geçen güneş, senin üzerinde çaputun neresine rastlarsa orayı ateşlendirir, yakar. Ama bu sıcak aylarda kristal olmayınca o güneş senin üzerindeki çaputu yakmaz.

Burada şudur ki,

Kul iken sultan olursun ta ebed

Vavı gitti evhedin kaldı ehed

Bu ayet-i kerimenin meali burada şudur ki,

Seni hayvan iken insan eder şeyh

Gönüller şehrine mihman eder şeyh

Bu da ne?

Mevlânâ buyurmuş ki,

—Ne olursan ol gel, demiş.

Ama “Ne olursan ol gel.” demesi: Yani sen çok günah işledin, çok isyan ettin, ibadetin hiç yok “Gel” diyor.

Çünkü isyan eden, günah işleyen bir insan ibadeti olmayan bir insan, insan değil, hayvani sıfatta kalıyor.

İşte bir insan ne kadar yaşamışsa, ne kadar isyan etmişse etsin hayvani sıfatta oluyor. İşte bir insan meşayihe inanaraktan tarikata girip de bu boy abdesti var ya, bu boy abdestini inanaraktan alıyorsa tamam.

Tamam, ne oldu? Senin tamamen günahların hep gitti. Günahların gidince sen hayvani sıfattan kurtuldun. O zaman insan, hayvani sıfattan beşeri sıfata geçiyor. Onun için burada

Seni hayvan iken insan eder şeyh

Gönüller şehrine mihman eder şeyh

İçirir bir kadeh aşkın meyinden

Geda iken seni sultan eder şeyh

Geda burada kuldur. Kul iken sultan eder, diyor.

Ne ile? Bir kadeh aşkın meyiyle.

Bu aşkın meyi ne?

Zâhirde hoş, bardakla sana herhangi bir içki vermiş değiller. Bu bir Allah aşkı, Allah sevgisidir. Allah sevgisini sana veriyor.

Bu Evliyâullah vasıtası ile geliyor. Evliyâullah olmazsa, işte misalini verdik: Kristalden geçmeyen güneş, çaputu yakmıyor. Kristalden geçen güneş, senin çaputunu yakıyor.

İşte burada güneşten mana Allah’ın nurudur, feyzidir.

Çaputtan mana senin varlığındır.

Ama kristalden mana da meşayihtir.

İlla bir meşayihe ihtiyaç var. Meşayih olmazsa sen varlığından kurtulamazsın. Seni varlığından kurtaran meşayihtir.

Varlığından kurtulamazsan o zaman ayrılıktan da kurtulamazsın.