İdrak ve iraden maddeden yüksek ise,sen maddeye hâkim olursun.Yoksa o sana hâkim olur.

"İdrak ve iraden maddeden yüksek ise,

sen maddeye hâkim olursun.

Yoksa o sana hâkim olur."

22 Mayıs 1990

(Hanımlara)

 

İnsanlar amel işlerler ama niyetleri halis olmazsa amelleri heba olur. Niyet halis olacak. Ne niyetle geldi iseniz o niyetle ameliniz kabul olur. Allah için bir araya geldik. Pirimizi tanımakla beraber, Allah için bir araya geldik. Allah için birbirimizi sevdik. Burada gönlümüze ne doğdurulursa biz onu aktarırız. Peygamber Efendimiz'in buyurduğu gibi:

 "Rabbim benim sadrıma ne doğdurursa ben onu yarigârımın sadrına aktarırım" diyor.

Biz burada bir aletiz. Cemaat cazip olacak sohbeti çekecek. Niçin ?

Bahr-i aşkın katresi ol sohbet-i Mevlâ ile

Katreler derya olur cemiyet-i kübra ile

İnsanların, cemaatin kalbindeki Allah aşkı birer katre olsa bile o katreler birleşince derya meydana getirir. Büyük bir cisim olur. O zaman sohbet zuhur eder. Bu neden olur ? Cemaatin muhabbetinden olur.

İnsanlar canlıdır. Onlarda bir hareket vardır. Ama bu hareketlerini nereye harcıyorlar? Bilmiyorlar insanlar. Biz de onlar gibi olsaydık ne olurdu halimiz? Perişan olurduk? Allah'a bin şükür ki bize bu nimeti vermiş.

"İnsanlar uykudadır. Ölünce dirilirler."buyurmuş Cenab-ı Hakk.

Biz onlardan farklı olarak kârımızı zararımızı görüyoruz. İnanıyoruz. Ama onlar isyandan günahtan ceza çekeceklerine inanamıyorlar.

Hubb-u dünya bizi sarhoş eyledi

Dünya muhabbeti kalblerine girmiş. Daha düşünemiyorlar. İdrak  edemiyorlar. Gayelerini bulamıyorlar. Görevlerini bilemiyorlar. Halbuki bizim görevimiz kulluktur.

Gayemiz nedir? Cenab-ı Hakk'tan gelen ruhumuzu Allah'a ulaştırmak.

İsyan edenlerde de hareket var. İşledikleri hareketlerle günah kazanıyorlar. Bu hareketler zarar üzerinedir. Ama bu zarar maddiyatta değil.

İnsanlar bilerek maddi zarar işlemezler. Manevî zararı bilerek işliyorlar. İnanmayanlar için bir şey yok. Onlar için sınır yok. Her yer dümdüz. Günah yok. Haram yok. Helal yok. Sevap yok. Bilmezler çünkü. İnananlar için var da niye işliyorlar? Haram olduğunu bilerek yiyor. Şer olduğunu bilerek işliyor. Bunları kim işletiyor ona? Kendisi işliyor. Dünya muhabbeti ne yapıyor? Dolmuş kalbine. Perde çekmiş. Perdenin arkasında işlemiş olduğu hatalarından dolayı büyük büyük zararlar stok olup duruyor. O perde ölünce kalkacak.

Onun için Cenab-ı Hakk:

"İnsanlar uykudadır. Ölünce dirilirler." buyuruyor.

Günahı işliyorlar. Şimdi onu göremezler insanlar. Ama onun cezasını çekecekler. O zaman nedamet duyacaklar. Ama iş işten geçmiş olacak. Ama ölmeden önce ayılıyorsa insanlar, olabilir. Gençlikte günah işlemiştir. Dünya gençleri çok seviyor. Yaşlıları sevmiyor. Eğer dünya bizi sevmezse dünya varlığını elde edemeyiz.

Cenab-ı Hakk'ın da emri öyle :

"Kulum bana hizmet ederse biz dünyayı ona hizmetçi yaparız. Kulum dünyaya hizmet ederse biz dünyayı onun sırtına yükleriz."

İnsanlar neler taşır sırtında? Çok kıymetli şeyler de taşır sırtında. Bir hamalı düşünelim. Sırtında kıymetli de olsa, kıymetsiz de olsa birşey taşır. Bir zenginin de mücevheri vardır. Onu çantaya koyar taşır. O da bir hamal. İşte onun için:

"Eğer kulum bana hizmet ederse biz ona dünyayı hizmetçi yaparız." diyor.

 Ama bu yük senin mücevherin bile olsa diyelim ki 15-20 kg. Bir hamalın olacak. Onu taşıyacak. Sen taşımayacaksın. Hamalın olmazsa o mücevher 15-20 kg. da olsa sen taşıyacaksın. O zaman sen hamal oluyorsun. Eğer hamal zengin olsa hamallık yapmaz. Hamaldır. O yükün başkasının olduğunu bilmez. Bilse zaten taşımaz.Taşırsa da ücretle taşır. Bir zengin ağa ile hizmetçisini düşünelim: Ağa nereye giderse hizmetçi onunla beraber gitse ki onun hizmetini görsün.

 "Kulum dünyaya hizmetçilik ederse biz dünyayı onun sırtına yükletiriz." Kelâm-ı kibarda şöyle geçiyor :

Alır hep sahibi senden bu malı

Yeter oldun bu dünyanın hamalı

Gider bu ahsen-i takvim bozulur

Varır hep yerli yerine düzülür

Sahibimiz kim? Allah.

Ahseni Takvim: Allah seni çok kıymetli halk etmiş. Kıymetini kaybedersin.

İnsanlarda dört ecza vardır. Bunlar: Su, ateş, hava, toprak. İnsanlar kıymetini buluyorsa, neyle bulacak kıymetini? İbadetle, itaatla. Tarikat, hakikatle. İnsanlar bunlarla kıymetini buluyorsa bu eczalar değişiyor. Ama bir de insanlar şeriatı, tarikatı işlemezse kıymetini kaybediyor. Gözden düşüyor. İnsanlar o kadar kıymet kazanabiliyor ki, meleklerden daha kıymetli oluyor. O kadar da kıymetini kaybediyor ki, hayvanlardan daha kıymetsiz oluyor. İnsanlar niçin meleklerden daha kıymetli oluyor. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın zatına insanlar ulaşıyorlar. Melekler ulaşamıyorlar.

Sevdim seni seydâ-yı cihan hayır ve şerde

Seyyidlere seyda denir. Seyyid insanların seçkinleri.

Bir yerde ki gül yoktur gülşane varmam

Hem sohbet-i pir olmadığı haneye varmam

Aşk ehlinin ahvâlini pervâneye sormam

Görün nice mahbûb-u Huda var bu beşerde

Sevdim seni seyda-yı cihan hayır ve şerde

Seyda-yı Cihan: Meşayihi her zaman sevecek. Hasta olduğu zaman da sevecek. Sağ olduğu zaman da sevecek. Çünkü her şeyi oradan bilecek. Oradan geliyor. Varlık olduğu zaman da sevecek. Yokluk olduğu zaman da sevecek.

Nereden ne geliyorsa kendisini huzursuz eden, oradan bilecek. Alıp bağrına basacak. Çünkü:

Ondan ne gelirse yahşidir

Zira ol dostun bahşidir

Bir bu kelam var.

Zira ol dostun bahşidir

Burada İbrahim Aleyhisselam'ın ateşe atılmasını ifade ediyor.

Halil: Dost demek.

Cenab-ı Hakk onu yakmadı. Nemrut onu ateşe attı. Cenab-ı Hakk ateşe emir veriyor.

 -"Ey ateş İbrahim'i yakma. Fazla serin tutup da onu üşütme. Tam onun rahat edeceği şekilde ol."

Ateş de öyle oluyor. Gülistan oluyor. Ama İbrahim Aleyhisselam ne yapıyor? Her şeyi ondan biliyor. Herşeyi ile onu tesbih etmiş.

"Beni rabbim yedirir. Beni rabbim içirir. Beni rabbim yürütür. Beni rabbim kaldırır." Teslimiyeti böyle imiş. Kelam-ı kibarda :

Hazret-i Şeyhim delîlimdir hâlilimdir benim

Dil sarayı  ravza-i beyt-i celilimdir benim

Ana teslim ettiğim nefs-i zelîlimdir benim

İnkıyâd ettim bıçağa uymuşam İsmail'e

Sen de onun teslim olduğu gibi meşayihe teslim ol. Seni de ateş yakmaz.

İsmail Aleyhisselam nasıl ki boynunu kendi rızası ile babasının bıçağına verdi:

– "Baba ellerimi çöz de beni rahatça kes" dedi.

Lokmanım ol gel derdime derman et

Celladım ol ya katlime ferman et

İsmailin olam götür kurban et

Şeyhim şeyhim sultan şeyhim

Sensin dertlerime derman şeyhim

Maneviyatta meşayih müridin babasıdır. İbrahim Aleyhisselam'da babası idi niye kesti? Niye bıçağa kaydı? Allah'ı çok sevmiş. Allah'ı çok sevmesine delildir.

Eğer aşık isen yâra

Sakın aldanma ağyara

Düş İbrahim gibi nara

O gülşanda yanan olmaz

İbrahim Aleyhisselam oğlu İsmail'i seviyordu. O da Allah ile arasında perde oluyordu. Bıçağı boynuna vurunca İsmail'e sevgisi kesildi. Zaten bıçak kesmedi. Taşa vurdu bıçağı. Taş ikiye ayrıldı. Fakat İsmail'e vurdu vurdu kesmedi. Tabii o zaman cellalanıyor:

– "Ben Rabbimin emrini uyguluyorum ey bıçak! Sen taşı kesiyorsun da niçin bu yumuşak eti kesmiyorsun." Bıçak o zaman lisana geliyor:

– "Ne yapayım. Halil kes diyor. Celil kesme diyor." Bunu Kur'an-ı Kerim yazıyor. Öbür tarafını yazmıyor. Çünkü orası yazılmaz. Niçin? Zahirde bir delil yok. Aslında delili vardır. Kelam-ı kibarda :

Bilinmez alemin sırr-ı nihandır

Dört şahın hükmüyle döner cihandır

Ârif olanlara özge seyrandır

Kamile her eşya olmuş evrad

Kelam-ı kibarın da delili yine bu ayeti kerimedir. Kamil insanlara bütün eşya "La ilahe illallah" demektedir.

Demek ki bıçak da bir cisim. Bıçak da tevhit olmuş. Ne demiş ibrahim'e:

-"Niçin bana kızıyorsun? Halil kes diyor. Celil kesme diyor" O zaman İbrahim Aleyhisselam Rabbinden emir bekliyor. Ne emir gelecek diye. O zaman Cebrail Aleyhisselam koç getiriyor. İbrahim Aleyhisselam da:

"La ilahe illallahu vallahu ekber" diyerek karşılıyor. Kurban Bayramında tekbir var ya… 23 vakit tekbir vardır. Onlar vaciptir. Beş güne yakın. İşte buradan geliyor. Cebrail diyor ki:

– "Allahû Ekber velillahil hamd" diyor. "O büyük Allah'a hamd ederim ki beni kurtardı."

Kamile her eşya evrat olmuşsa, bıçak da İbrahim Aleyhisselama söylemiştir.

-"Niye bana kızıyorsun ?" diye.

Bu konuda ayet te vardır. Cenab-ı Hakk buyuruyor ki:

 "Sizin cansız gördüğünüz cemadatlar bizi zikrederler."

Cemadat ne: Taşlar, ağaçlar, cansız cisimler için. Kimler için bunlar? Kamiller için.

Özün bir pir'e teslim et müdavim ol kapısında

Meşayihten murad şahım mürebbi kamil olmaktır

Mürebbi: Yetiştirici.

Doğdun büyüdün okul çağına geldin. Okudun. Seni kim okuttu? Öğretmenin. Hocan var? Hocasız olmaz. Veyahut bir sanat öğreneceksin, o da ustasız olmaz. İşte onlar mürebbi. İşte ruhun da bir mürebbisi var. O mürebbisini bulacak ki ruh yetişsin. Bulamazsa yetişemez.

Mürşidi olanların gayet yolu asan imiş

Mürşidi olmayanın bildikleri güman imiş

Burada ne diyor? Biz yolcuyuz. Zaten Kur'an-ı Kerim'de bizim yolcu olduğumuz bildiriliyor. Bizim kitabımız Kur'an-ı Kerim.

"CEZBE"

Mevlana demiş ki müritlerine:

-"Cezbe gelipte benim yerden ayaklarım kesildiği zaman bir tabağa veya tepsiye vurun ki ben onunla şuğullanayım da semâya çıkmayayım."

Niye? Şöhret olmasın diye. Her sema yaptığında artık çalmaya başlamışlar. Onu da değiştirmişler. Bid'at olmuş. Teflerle tamburlarla. Şayet Mevlana'nın dediği gibi olsaydı. Bid'at olmazdı. Onun dediğini değiştirmişler.

Cezbe var! Ama biraz gözlerinizi açıp etrafa bakın. Sohbet devam etsin. Aşk nedir? Allah sevgisi, Resullah sevgisi, meşayih sevgisi. Çok tatlıdır. Buna doyum olmaz. Ama sabrını isteyin. Sabrı ile beraber olsun.Bu aşka muhabbete tahammül ederlerse, cezbeyi tutarlarsa, daha da ilerliyorlar. Daha da süratli yol alıyorlar.

Mürşidimizi Erzincan'dan Ankara'ya yolcu ediyorduk. Ankara'ya gidince bir yıl gelmeyecek diye düşünüyorduk. Biz de köy hayatı yaşıyoruz. Dokuz ay çalışıyoruz. Annem, babam kardeşimiz var? İçimiz müteessir. Elini öpeceğimiz zaman elimi tuttu, bırakmadı:

 -"Benim Efendim Niçin bu kadar üzülüyorsun? Niye bu kadar kendini yiyorsun?" dedi. Bir müritte muhabbet ile ayrılık birleşirse avını yakalayan kara kuşa benzermiş. Avını bulunca vur! diye ses çıkarırmış. Fakat bu aşkı, muhabbeti muhafaza edeceğiz. Tarikatımızın şerefini, mürşidimizin şerefini muhafaza edeceğiz. Zahirdeki hareketlerini tenkit ettirmeden Hıfz-ı nisbet etmek lazım.

Şeriat: Zahir. Tarikat: Sır. Tarikatın her hali sır. Herhali gizli.

Tarikatın her nimeti gizlidir. Sen ben, ruhumuzu bilebiliyor muyuz? Tarikat ruh ile olan bir yol. Bunu gören demez. Diyen bilmez. Bilen bilir. Bilen demez. Çünkü bakın :

Ehl-i aşkın halini sorman muhaddisten müderristen

Bizim görevimiz inancımızı yaşamak. İnanmışları inancını yaşamaya davet etmek. İnanmayanlara acımak lazım.