“Dünyada korkmayana ahirette korku var.”
Bir insan sevmiş olduğu birşeyi yediği zaman ona safa verir. Sevmiş olduğu birşeyi giyerse ondan da safâ duyar. Ama burada nefsimizin arzusuna uydurmasın. Nefsimizin arzularının peşinden koşturmasın. Nefsin arzuları ALLAH'ın dilemesine ters düşüyor.
Nefis zevki çok istiyor. İbadet te ağır geliyor. Amel de ağır geliyor. Şeytana uyuyor. Bir insan kime uyarsa onun peşin-den gider. Şeytan ikidir. Bir surî birde manevî. Surî şeytan dışardan vesvese veren. Surî şeytan bizim öz nefisimiz. Çün-kü şeytan senin aklına bir arzu getirir. Şeytanın tabancası yok. Açıkça “seni vuracağım” demiyor. Senin nefsinin arzu-su. O günahı işleme! Niye işliyorsun? Demek ki ALLAH'ın gadabından korkmuyorsun, korksan işlemeyeceksin.
ALLAH dünyada da gadap ediyor. O kadar gençler var. Hasta oluyorlar, felç oluyorlar. Çok gençler var ki kanser oluyorlar. Öyle hastalıklar var ki psikolojik diyorlar. Yani bir vesveseye tutuluyorlar. Bu kadar trafik kazasından gidenler de var. İşte burada ALLAH gadabını dünyada da insanlara gösteriyor. Ama Cenâb-ı Hak ne buyuruyor?
“Kulum bana itaat ederse, ben onu yed-i kudretimle mu-hafaza ederim.”
İtaat edeni muhafaza ediyor Cenâb-ı ALLAH. İtaat et-meyeni muhafaza etmez. Peki niye müşrikleri muhafaza ediyor? Onlar ilm-i ezelde dünyayı istediler. ALLAH rûhları halk edince iki secde emretti. O iki secdeyi yapan olmuş. İki secdeyi yapmayan olmuş. İki secdenin birisini yapıp diğerini yapmayan olmuş.
İki secdeyi yapmayanlar kafirler.
İki secde yapanlar müslüman geliyor. Müslüman yaşıyor. Müslüman ölüyor.
Secdenin birisini yapmış. Birisini yapmamış. Onlar kimler? Müslüman gelmiş. Müslüman yaşamış. Gençliğinde çok namaz kılmış, ibadet yapmış. ALLAH korusun sonra terketmiş. Kötü yollara sapmış. Kim bunlar? Müslüman olarak geliyor. Müslüman olarak yaşıyor. Kâfir olarak gidiyor.
Bir de var ki birinci secdeyi yapmamışlar. İkinci secdeyi yapmışlar. Kim bunlar? Kâfirden dönüyorlar. Meselâ Al-manya'da, Amerika'da oluyor. Bu sefer gittiğimizde de hris-tiyanlardan ders alanlar oldu.
Evet bizim burada elimizdeki delilimiz: ALLAH bizi birinci secdeyi yapanlardan etmiş. Ama ikinci secdeyi yapmış mıyız, yapmamış mıyız bilmiyoruz. Onun havfını çekeceğiz. Onun korkusunu çekeceğiz.
Dünyada korku duyana ahirette korku olmaz. Demek ki şu halde biz iki secdeyi yapmayanlardan değiliz. İki secdeyi yapanlardan mıyız bilmiyoruz, garanti değil. Ama bu iki secdenin birisini yapmışız. Müslüman olarak gelmişiz, inan-mışız, ikinciyi yapmış mıyız, bilmiyoruz, onunda korkusunu çekeceğiz. Öyle ise, inancımız ne ise, yılımızı ayımızı gü-nümüzü aralıksız yaşıyalım. Sonradan yaşayalım dersek ol-muyor. Gençlik gidiyor, zaman yetmiyor. Sadece gençlikte değil. Orta yaşlılıkta 40-50 yaş arasına gelmiş, ameli yok. “Yapacağım daha” diyor. Gençler gençliğinizi zayi etmeyin. Gençlik insan için en büyük nimettir. En büyük devlettir. En büyük sıhhattir.
Ey birader üç meslekten korkulur
Biri ilim, biri ayrılık, biri ölüm
Ayrılık nedir? ALLAH'tan ayrılık. Dünyada sevdiğinden ayrılmaktan da korkulur. Korksa ne olacak? Yine ayrılacak. Esas ayrılık ahiret ayrılığı. Ondan korkmak lazım.
Gençler için ne vardır? İlim, gençlik, varlık.
İlmin de değeri gençlikte. Genç iken birşeyler öğreniyor. İhtiyarladıktan sonra öğrenebiliyor mu?
Evvela gençlik. Ondan sonra ilim. Ondan sonra amel. Varlık ta gençlikte. İnsan ilmi de, ameli de, ahireti de gençlikte kazanıyor.
Ne demek hele yapacağım. Hele yapacağım demek. Bu-gün geçti yarın yapacağım, bu sene gitti bir daha ki sene yapacağım. Bu da nefisten olur. Hayır olsun, şer olsun. “Da-ha şer işlemeyeceğim” der yine işler. “Bu sefer günah işle-meyeceğim” der yine işler. ALLAH'tan korkmak lazım. Havf duymak lâzım. ALLAH'ın emri böyle.
Dünyada korkmayana ahirette korku var. Ama biz dün-yada neden korkacağız? ALLAH'ın gadabından korkacağız. ALLAH bize bir belâ verir. Bundan korkacağız. Veriyor işte iptilalar. Bundan korkacağız. Kabir azabı verir. Bundan kor-kacağız. Kıyametin dehşetinden korkacağız. Sonra cehennemden korkacağız. Çok çok korkacağız. Bunlardan korkacağız ki çaresine bakalım. Bunun için de bütün günahlarını terket. Yasaklardan kaç. Tesettürünü yap. Kafirin günahı-sevabı olmaz. Doğru cehenneme gider ve azabı ağır olur.
Bazıları diyor ki: “Örtüneceğim ama benim mesleğimden dolayı, çevremden dolayı arkadaşlarım beni kınarlar” diyorlar. Ne demek lâzım ona:
Sen ALLAH'ın kulu isen, rızgını vereni biliyorsan, ona gö-re hareket et. Hadi onlar seni horladılar. Sıhhatinimi alırlar elinden, rızkını mı keserler? Öyle ise sana rızkını verenin, sıhhat verenin hoşuna gideni işle.
Bu zamanda hanımların en büyük kusuru açık olmaları. Sonra hanımların erkek kıyafeti taşımaları. Hanımlara er-kek kıyafeti haramdır. Erkeklere de hanım kıyafeti haramdır. Açık-saçık yerlere gidiyorlar. Veya gençlerden fakülteyi bitirmiş, liseyi bitirmiş, erkek arkadaşları var. Hiç erkekten arkadaş olur mu? Gençlerden arkadaşı olmayanı kınıyorlarmış. Evet. Ayık olalım gaflette kalmayalım. Gaflet uykusundan uyanın.
Peygamber Efendimize kıyameti sormuşlar. Her sorana kıyametin belli tarihini söylememiş. Kıyamet yaklaşmıştır. Şu şu belirtiler demiştir. O belirtilere göre de, ulemaya göre kıyametin on tane alametinden bir buçuğu kalmıştır. Nedir bunlar? Birisi iman. Yarısıda Kur'ân. Çünkü Kur'ân tamamen kalkmış değil. Fakat hükmü de tamamen işlenmiyor. Hak olanlar bazı yerlerde uygulanıyor. Bazı yerlerde uygulanmıyor. Demek ki bir tek iman var. İmanda şöyledir. Pey-gamber Efendimizin emri. Şöyle: Bu arada belirteyim. Ben de müslümanlığımdan korkuyorum. Ben de müslümanlı-ğımdan şüpheleniyorum. Ben bile müslümanım diyemiyorum. Bu kadar cemaatin sorumluluğu üzerimde.
Tamamen tatbikatını yapamıyorum. Yerine getiremiyorum.
İslâm fetvâ yolu değildir, takvâ yoludur. Fetvâyı yaşayan verir. Takvayı yaşayamıyoruz ama bizlere müjdeler var.
Fesat ümmet zamanını yaşıyoruz. Günah işliyorlar. Bil-meyerek işliyorlar. Şer işleyen çok. Fesat ümmet bunlar. Ha-ram yiyen çok. Fesat ümmettir bunlar. Haram nedir? Faiz ve rüşvet. Faiz de haram. Rüşvet te haram. Esnafta hile var. Madem ki banka ile iş yapıyor. Ziraatçide de var. Bir de insanlar sadece kendi menfaatlerini düşünüyorlar.
Bizlere fesat ümmet zamanında olduğumuz için müjde-ler var. Fakat yine de emin olmayacağız. Emin olmak AL-LAH'ın gadabından korkmamaktır. İbadet ve amel ise AL-LAH'a yaklaşmak ve ALLAH'tan korkmaktır. Nebilerden sonra, en çok veliler ALLAH'a yaklaşmışlardır. Yemelerinde, içmelerinde, hareketlerinde her an ALLAH'tan korkarak ha-reket ederler. Veliler bir de müritlerinin havfını çekerler. Çün-kü mürit masumdur. Mürşid mesuldur. Veliler müridinden mesuldur.
Mürit kimseden mesul değildir. Ancak kendisinden me-suldür. Bu sorumluluk rûh için böyle. Zahirde mürit kendisinden mesuldür.
Yunus Aleyhisselâm ateşten bulutları görünce kaçtı. AL-LAH onu balığa yutturdu. Kaçmaması gerekiyordu. Fakat bu da onun terakkisine sebep oldu.
Nuh Aleyhisselam oğlunun kolundan sürükleyerek gemi-ye bindirmek istedi. O da suda boğulunca.
-“Yâ Rabbi sen benim ehlimi kaybetmeyecektin” deyince tenkid duyuyor ALLAH'tan.
-“Yâ Nuh! O senin oğlun. Ehlin değil.”
Ve O da ondan dolayı kusur işledim diye çok ağlıyor. Ni-ye? İnsanlar suya gark oldu ya, ona rıza göstermiş. Rıza göstermemesi lazımdı.
Peygamber Efendimize çok zulmettiler. ALLAH onlara azap melekleri gönderdi. Peygamber Efendimiz meleklere “durun azap etmeyin” diye yalvarıyordu. “Benim için onlar acı çekmesinler. Bana bağışla” diye yalvardı.
Evet. Dünyada korku duyana ahirette korku yok. Hiç bir zaman emin olmayacağız. Niye emin oluyoruz? İşte oruç tuttum. Namaz kıldım. demek. Bunlar eminliktir. Ama bunları görmezsen “ben kulluğumu yapamıyorum” diye düşü-nürsün.
Çürüklerin hep sağ olur
Zehrin bana bal zar olur
Dağlar yemişli bağ olur
Cümle cihan hep nur olur
Kimmiş bu rabıta sahibi? Rabıtası olanın çürükleri sağ-lam olur. Zehiri bal olur. Dağlar bağ olur. Dağda ne olur? Taş olur. Taştan başka bir şey olmaz. Rabıta sahibine dağda aynı bağ gibidir. Bağda neler olur? Meyvalar olur. Güller var, yeşillikler var.
Çürüklerin sağlam olması ne demek? Layıkı ile yapıla-mıyan amelleri sağlam eder. Sahibine teslim eder. Zehirleri nasıl yok eder? Bütün meşakkatlere, hastalıklara, zararlara, çileye hepsine sabreder. Zehrin bal olması bu. Salih Baba da şöyle buyuruyor:
Olunca râbıta Sâlih pîrine
Mugaylanlıkları gülşan eder şeyh
Mugaylan: İnsanları yırtan çalılıklar, içerisine girileme-yen çalılar. Çalılıklar gülşan olur. Bir mürid Rabıta edince çalılıklar gülşan olur. Gönlümüzdeki çalılıklar nedir. Dert-lerimiz, acılarımız, sızılarımız. Düşüncelerimiz, zararımız, hastalığımız. Hepsi, RABITA edince çalı iken gül olur.
Bir anda eyledi irşad Sâlih’i
Edip benliğinden azad Sâlih’i
Kılıp rabıtayla mu’tad Sâlih’i
Dil şehrin ravza-i cinan eyledi
Kalb-i Rabıtayla her kim devamlı rabıta yaparsa, onun kalbi Ravza-ı Cinan. Dil Şehri kalptir. Niçin? Nasıl şehirlerde amirler var. Ankara bir şehir. Başbakan burada. Dil şehiri kalp. Dil oradan konuşuyor. Ravza-i Cinan nedir? Cennet bahçesi. Diğer taraftan da Resûlullah Efendimizin kalbi.
Bir anda eyledi irşad Sâlih’i
Peki ama niye herkes bir anda irşad edilmiyor. Pirî Sami Hazretlerinin kırk bin müridi varmış. Bir tek Salih'e vurmuş. Bu da velayetinin büyüklüğünü belirtmiş. Rûhu terakki etmiş. Çünkü Salih hiçbir şey bilmeyen mürit imiş, tahsili yok, ilmi yok, bedeni arızalı, sakat imiş, bir tarafı çalık. Ama sanatkârmış. O zamanda av tüfekleri yaparmış.
İşte Piri Sami Hazretleri “Salih söyle” demiş O'da söylemiş. Nerden söylemiş? ALLAH'ın kudretlerinden söylemiş.
Başkaları ne kadar alim olursa olsunlar. Salih kadar bilememişler.
Çok alim bir kişi Salih'le karşılaşınca hayret etmiş.
-“Ne kadar alim!” demiş. Etrafındakiler:
-“Efendim o ümmi” demişler.
Demiş:
-“Nasıl olur?”
-“Efendim mürşidi var” demişler.
-“Haa! Evet. Onun mürşidinin büyüklüğü onu söyleti-yor”.
Evet insanların kalbi bir anda da açılır. Bir saatte de açı-lır, bir günde de açılır. Bir ayda da açılır. Bir yılda da açılır. On yılda da açılır. Kırk yılda da açılır. Kırk yılda açılmayınca bir daha açılmaz.
Bir de varki açılanı bilirler mi? Bilirler bilmezler. Bilseler de bildiremezler. Bildiklerini bildirmek yasaktır. Peki bilme-yecekler mi? Neyi bilecekler? Rabıtayı bilecekler.
Rabıtanın esası bu zahirde gördüğümüz cisim değil. Eğer ona inandıksa yaşantımızla, amelimizle, kıyafetimizle onu delil edineceğiz, örnek alacağız. Velayetine inanmak lazım. Velayetine inanan görecektir, görmeden ölmez.
Sermaye bu yolda heman
Teslim ol şeyhine inan
Sıdk ile ALLAH'a dayan
Gör ne ihsanlar var sana
…
Bulam dersen eğer ayn-ı îmânı
Çalış ki olasın şeyhinde fânî
Rumuzlu bu kelam. Çalış ki şeyhinde olasın fani ne demek? Onu o kadar sev, o kadar sev ki, O’nun sevgisi seni için için ihata etsin. O zaman sen kendini göremezsin. Onu görürsün. Ama bu aşikar olur. Ama kapalı geçiyor, eğer bu zamanda, onun manevi yüzünü görürsek, ne yemek yeriz, ne konuşuruz, ne de içeriz. Onun için kapatmışlar. Müridi halinden haberdar etmiyorlar. Eskiden bu halde olduğu za-man herkes biliyordu. Ona kimse dokunmuyordu, hoş görüyorlardı. Ama şimdi böyle kimseyi doktora götürüyorlar. Doktor birşey anlamıyor, veriyor hapı, iğneyi. Ediyor dert sahibi. Atlatanlar, geçiştirenler de oluyor.
Çok alim bir tanesi.
Şemseddin Ruci Hazretleri. Gitmiş, bir Şeyh Efendiden ders almış. Onda bir cezbe hali meydana gelmiş. Cezbe ge-lince kendisini kaybediyor. Annesinin babasının bir tanesi imiş. Şeyhinin bir süre hizmetini gördükten sonra izin almış. Annesinin babasının yanına gelmiş. Annesine demiş ki:
-“Anne bende böyle bir hal tecelli ederse, sakın korkma. Fakat bu halde iken kaç vakit namazımı geçirirsem, ona dikkat et. Sonra kaza edeyim” demiş.
Bunu konuşurken yine kendinden geçmiş. O sırada nur-lar ihata ediyor. Bir insanda ALLAH'ın nurları tecelli ederse, deryaya düşmüş bir taş gibi olur. Bir taşı atarsın deryaya taş bir daha görünmez. Bir insanda ALLAH'ın nurlarından hangisi tecelli ederse kendisinden geçer. Ama o nur ondan kalkacak ki kendisine gelecek, ayılacak. İşte Rabıta nuru onu ihate etmiş.
Rabıta müridi, Tefekkür müridi, Huzur müridi vardır.
Tefekkür müridi Şeyh Efendisini çok sever. ALLAH'tan çok sever desek anlayamazlar, küfre giderler, sebep oluruz. Hal-buki Şeyh Efendisini çok seviyor ama ALLAH'la beraber sevi-yor. Şeyh Efendisini çok seviyor. Yani:
“Medet ya Hazreti Pîr!” diyor. Veya:
“Destur ya Hazreti Pîr!” diyor.
Şeyh Efendisinden istiyor. Şeyh Efendisine veriyor. Bu Hak’tır. Cenâb-ı Hak:
Bütün insanları, hayvanları, denizde, karada, havada. Ka-rıncadan tut, file kadar. Hepsinin rızkını halk eden ALLAH. Ama Kasım’ül-Erzak isminde bir meleğe bu vazifeyi vermiş. Hepsini o tanzim ediyor.
Şeyhini çok sevince rabıta nuru ondan tecelli eder. O te-celli ettiği zaman insan çok mülayım olur, uysal olur. İnsanları çok sever. Çok mert olur. Hiçbir şey düşünmez. Bunun diğer şekli kabız hali olur. İncitici, kırıcı, acından ölecekmiş gibi hüsn-ü tamahı olur. Bunların biri azalır, birisi çoğalır. Ne zamanki makam olursa bunlar gelip gidiyor. Azalıp ço-ğalıyor. Bu kabız halini azaltmaya bakalım. Basıt halini çoğaltalım. Ayık olmak lazım. Bu nur Rabıtadan geliyor. Bu arada bir de nefis var. Alacağımızı, vereceğimizi düşündüğü-müz zaman, onlarla ilgilenince Rabıta çıkar. Tutmak için meşgul olmamız lazım. Kabız hali gelirse onu atmak için Rabıtasına sığınmak lazım. İşte bu Kabız hali sırasında mü-rit var ki Rabıtasına sığınır. Mürit var ki Resûlullah'a sığınır. Mürit var ki ALLAH'a sığınır. Hiç birisinin de farkı yok.
O mürit Rabıtasına sığınıyor. “Sıhhat ver. Güç ver. Fakir-likten kurtar. Nefsimin huylarından kurtar.” Diye Şeyh Efen-disinden istiyorsa Esmâ Nuru ile idare ediliyor. Esmâ Nuru da ALLAH'ındır.
Bir de var ki bu hallerinde Resûlullah Efendimizden istiyor. Ona yalvarıyor. O da bilsin ki sıfat nuru ile idare ediliyor. O da ALLAH'ın nuru.
Esmâ nuru ALLAH'ın isimlerinin nuru.
Sıfat nuru ALLAH'ın sekiz sıfatının nuru.
Yunus Emre Rabıta'dan söylemediği için kolay anlaşıl-madı.
Eteğe kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Kelamları ruhtan söyledi.
Salih Baba Efendisinin varlığını kendisinde görüyor. O da ALLAH'ın varlığı olarak anlaşılıyor. Rabıtadan söylüyor. Ra-bıtada cismî bir yakınlık var, cismî bir yakınlık olunca daha kolay anlaşılıyor.
Hülasayı kelam: Tarikat ilminin dört şartı vardır. Dört şartını elde etmeye bakın. Nefisten kurtulmak istiyorsanız. Şeytandan vesveseden, kurtulmak istiyorsanız. Ruhunuzu makamına ulaştırmak istiyorsanız, bu dört şartı yaşayacak-sınız.
Pirim İskender olup Yecüc seddim bağladı
Görmedim böyle cihan-gir Samî-i Mevlâ gibi
Tarikat'ın dört şartı var. Şeriatın da dört şartı var. Edille-i şeriye. Bu olmazsa zaten tarikat olmaz.
Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas.
Farz, Vacip, Sünnet, Müstehap. Bunlar cisimde, cesette. Bunlar olacak ki cisim temizlensin, arınsın.
Ey taharetten habersiz
Rabıta bilmez habis
Tahareti olmayanın vücudu pistir, kalbi de temizleyen Rabıtadır.
Kalbimizdeki pislik nedir? Kin, haset, kibir veya namazda, ibadette gönlümüze gelen arzular. Bunlar pis oluyor. Hatta o kalp puthanedir. Bu ALLAH'ın emridir. Kalbinizde neyi besliyorsanız, o sizin mabudunuzdur. Lüks daire istiyor. Evlâdını seviyor. Makam istiyor. Fabrika istiyor. Bu istekler hep kalpten gelir. Kalbi puthanedir. Pis etmiştir kalbini. Bunları temizleyen ne olur? RABITA. Çünkü Rabıta sevgisi bir kalpte olursa bunlar olmaz. Niçin Rabıta? Çünkü Ra-bıtayı ALLAH için seviyoruz da ondan. Diğerlerini nefsi için seviyor. Onlar puttur. ALLAH için sevilenler put olmaz.
Demek cesedi temizlemek için edille-i şeriyyeyi yaşıya-cağız. Ama yaşayamıyoruz. Sebebi nedir? Sebebi:
1. Zevk
2. İsraf
3. Faiz
4. Rüşvet
Bu dört şeyden dolayı kitap-Sünnet-İcma-Kıyas'ı yaşaya-mıyoruz.
Bir lokma haram olursa, kırk günlük ibadeti kabul ol-maz. Bunlar büyük sorunlar. Bunları ayıklamak lazım. Bun-ları belirtmek lazım. Bunlardan kopmak lazım. Kaçınmak lazım. Demek ki şeriattaki eksiklerimiz bunlar oluyor.
Tarikata gelince: Bunlar eksik olursa tarikatta hiç yeri-miz yok. Geçemiyoruz. Nasıl bir insan ilkokulu bitirmeden ortaokula kaydedilmez ise… İlkokulu bitirecek. Diplomayı alacak. Ortaokula başlıyacak. Demek ki şeriat tamamen tamamlanacak ki tarikat olsun.
Rabıta demek ALLAH'ın ipine sarılmaktır. Gerçekte ip yoktur. Bu sevgidir. ALLAH “sevdiklerimi seviniz ki, Ben'i sevesiniz” buyuruyor.
“Sadıklarla olun” buyuruyor. Sadıklar ALLAH'a yakla-şanlar. ALLAH'ın dostları Rabıtaya sevgiyi çoğaltmak için onu insanlardan farklı göreceğiz. Onun cismine değil de ru-huna inanacağız. Onun rûhu çok yüksektir. Nasıl yüksektir? Yüce ALLAH'tır.
Bu sırdan bilmeyip kılan inadı
Sucûd eylemeyen şeytan değil mi
Şeytan insanlardaki rûhu bilemedi. Hz. Adem'e üflenen rûhu bilemedi. Secde etmedi. İnat etti. Merdut oldu. ALLAH onu lânetledi.
“Nefahtü fihi min ruhî.” Bu ayet kime geldi? Sana bana geldi. Öyle ise niye isyan ediyorsun? Ezelde “belâ” dedik. Şimdi niye isyan?
“Nefahtü fihi min ruhî” hitabı
Olunan suret-i insan değilmi