Baş açık dergâha geldim Pîr-i Sâmî el-emân Çâr-anâsır perdesini zâtına kılmış nikâb Ey beşer sûretli insan ey melek-sîmâ habîb Derdime derman seni buldum eyâ hazık tabîb Destgîrim ol cemî-i pîr ü pirân hürmeti Salih'i hicran oduna yaktı hep kahr-ı Celâl
|
el-Emân = Medet aman, imdat.
(1) = Yerinin en yüksek makam olduğunu bilmezmiyem. Rah = Yol, tarikat Mahrem-i esrar = Sırlan bilen Çâr anâsır = Dört madde (Toprak, Su, Hava, Ateş). Nikâb = Örtü. Akl-ı küll = Allah'ın ilmi, eşyanın ahengi. Nefha-i âli-cenâb = Yüksek derecelinin nefesi. Sırr-ı emânet = Emanet sırrı. Kulûb-u âfitâb = Güzelin kalbi Allemel esma = "İsimleri öğretti" (Bakara; 31). Melek-simâ habîb = Melek yüzlü sevgili. Nûr-ı vech = Yüz nuru. Güzide = Seçilmiş. Hâzık tabib = İşinin ehli doktor. Mesdûd = Kapalı, sed olmuş. Sâdık muhib = Bağlı seven, sevgisinde sadık. Yek nazar = Bir bakış. Deştiğin = Elinden tutucu. Küntü kenz = 'Gizli hazine idim. (Hadisi Kudsî) Dâruheman = Sığinacak yer. Kahr-ı Celâl = Celâl sıfatının kahredişi. Nâ-tüvan = Zayıf, dayanıksız. Bî-edeb = Edeb dışı. |