Bu cihan halkını seyrân eyledim

Bu cihan halkını seyrân eyledim 
Hep âşinâ buldum görmedim bir yâd 
Gezdim çâr-köşeyi devrân eyledim 
Hep yerli yerince yaratmış üstâd 

Döner çarh-ı felek asla yorulmaz 
Şâni'in sun'una akıllar ermez 
Arif olan bu dünyâya sarılmaz 
Her kimi sevdiyse eyledi berbâd 

Çok Rüstem'ler çok sultânlar yer yedi 
Çok hanları harâb etti yürüdi 
Tamu yedi semâ yedi yer yedi 
Bu merâtib üzre olunmuş îcâd 

Bilinmez âlemin sırrı nihândır 
Dört şahın hükmüyle döner cihandır 
Arif olanlara özge seyrândır 
Kâmile her eşya olmuş bir evrâd 

Sâlih'em ben bu esrara ermedim 
Bâğ-ı vahdet güllerini dermedim 
Çok meşâyih devr eyledim görmedim 
Pîr-i Sâmî gibi bir sâhib-irşâd

 

 

 

Seyrân = Bakıp görme, gezme.

Âşinâ = Bildik, tanıdık.

Yâd = Yabancı.

Çâr-köşe = Dört köşe.

Devrân = Zaman, devir, felek

üstâd = Usta sanatkâr.

Çarh-ı Felek = Sihir, talih.

Sanî'in sunu = Yaradanın işi

Rüstem = Zal oğlu Rüstem – Çok kuvvetli yenilmez bir Iran efsane kahramanı.

Tamu = Ateş, cehennem.

Merâtib = Dereceler, rütbeler

Nihân = Gizli.

Dört şâh = Edille-i şeriyye (Kitap, sünnet, icma, kıyas) (Tasavvufta ise; ihlâs, edep, teslimiyet muhabbet)

Evrâd = Vırd, her gün yapılması gereken vazifeler.

Esrar = Sırlar.