Cân bülbülü ne ağlarsın kafeste

Cân bülbülü ne ağlarsın kafeste 
Azm-ı râh et bir gülşane var yüri 
Yandırdın derûnum her bir nefeste 
Ben bir yane sen bir yane var yüri 

Hicran göllerine atılamadım 
Kul olup hanlara satılamadım 
Feleğin kahrından kurtulamadım 
Bir zaman da kûhistâne var yüri 

Karşına almışken gonca gülünü 
N'oldu sana terk eyledin ilini 
Hele bir zaman da lâl et dilini 
Bir hekîm-i hâzıkâne var yüri 

Ben çekemez iken kendi belâmı 
Sen açtın yürekte türlü yaramı 
Beni de ağlatma eyle keremi 
Himmet ehli bir merdâne var yüri 

Bu garîb illerde kalma âvâre 
Isırdırlar seni çok semmî mâre 
Bulmak ister isen bu derde çâre 
Kemâl ehli bir sultâna var yüri 

Gönülden bây olup dilenci olma 
Sıdk ile teslîm ol yalancı olma 
Nezâfet ehli ol külhancı olma 
Edîbâne ol dîvâne var yüri 

Dergâh-ı Sâmrde var kıl fizahı 
Odur âşıkların püştü penâhı 
Zemînin kutbudur semânın mâhı 
Sâmî gibi âlî-şâne var yüri 

Salih'em derdine dermanım Oldur 
Gönlümün şehrinde sultânım Oldur 
Hakikatte şâh-ı merdânım Oldur 
Murg-ı canım âsümâne var yüri

Azm-ı râh et = Bu yolda karar kıl. 

Gülşân = Gül bahçesi. 

Kûhistân = Dagiıkyer.

Hekim-i hâzıkân = Maharetli, işinin ehli hekim.

Kerem = Lütuf, bağış.

Merdâne = Mertçe.

Semmî mâr = Zehirli yılan.

Bây = Zengin.

Nezafet ehli = Temizlikehli.

Külhan = Serseri.

Edibâne = Edeplilere yakışır şekilde.

Dîvân = Huzur.

Fizah = İnleme.

Püştü penâh = Sığınılacak yer.

Mâh = Ay

Murg-u cân = Can kuşu.