Cihan bir noktada pinhân değil mi

Cihan bir noktada pinhân değil mi 
Anı fehm eyleyen irfan değil mi 

Kamu esma ile tezyîn olunmuş 
Acâib san'at-ı Yezdan değil mi 

Kamuya zübde olmuştur Muhammed 
Hakîkat gevheri ol cân değil mi 

Vücûdu cümle mevcudatı cami' 
Dahi ilmiyle bî-pâyân değil mi 

Dahi hem "küntü kenz" in ma'denidir
Kemâl-i zâtına bürhân değil mi 

Terinden halk edip ervahı Mevlâ 
Dahi âyîne-i Sübhân değil mi 

Kamu eşyaya hikmetle nazar kıl 
Gören hem görünen ol an değil mi 

Ki "Beyne'l-mai ve't-tiyn" iken Âdem (1)
Saadet kişveri hâkân değil mi (2)

"Kün" emriyle vücûda geldi âlem 
Hitâb-ı "nûr" ana lem'an değil mi (3)

Hûda'nın cümle esmâ'ı sıfatı 
Muhammed'den kamu tibyân değil mi 

"Nefahtü fîhi min ruhî" hitabı (4)
Olunan sûret-i Rahman değil mi 

Yüzünde hem sözünde gözlerinde 
Konulan nuru Ol sultân değil mi 

Bu sırdan bilmeyip kılan inadı 
Sücûd eylemeyen şeytân değil mi 

Celâli kahrına mazhardüşüben 
Kamuyu ağlatan ol kân değil mi 

Nice âşıkları bâb-ı rızâdan 
Ki hüsrana salan derbân değil mi 

Olup kahr âleti bâr-ı girânı 
Boyun verip çeken hayvan değil mi 

Ki semm-i mân "bâl" deyip içiren
Kamu ol fitne-i devrân değil mi 

Huda mahfuz edip âşıklarını 
Bular "Lâ havf" ile şâdân değil mi (5)

Dürer-bâr-ı Muhammed Mustafâ'dan (6)
Haber veren bunu Kur'ân değil mi 

Sıfât-ı Çâr-yârla bürünenler 
Bularla muttasıl el-ân değil mi 

Hilâfet tahtına sultân olanlar 
Ebû Bekr ü Ömer Osman değil mi 

Birisi mazhar-ı Haydar-sıfât hem 
Aliyyü'l-Murtazâ arslan değil mi 

Olanlar "Men aref" sırrına agâh 
Kamu bir noktada yeksan değil mi 

Halâs eden bugün nefsin sivâdan
Kamusu zümre-i îmân değil mi 

Hakîkat bahrine gavvâs olanlar 
Şikârı dür ile mercan değil mi (7)

Olanlar müşteri işbu metâa 
Bahâsı terk-i cism ü cân değil mi 

Olanlar devlet-i dünyâya mağrur
Buların kısmeti noksan değil mi 

Buları ehline taksîm edenler 
Cihanda Mürşid-i Rabbân değil mi 

Vilâyet şehrinin hem pâdişâhı 
Hakîkat sûretâ inşân değil mi 

Bu asr üzre cihanın kutbu şahı 
Pîr-i Sâmî-yi Erzincan değil mi

Pîrimiz serverimiz rehberimiz 
Bizim ol server-i hûbân değil mi

Gulâm olmak bunun gibi velîye 
Bize Hak'tan büyük ihsan değil mi

Haberdâr olmayan kendi özünden 
Kamu bildikleri yalan değil mi

Senin aşk-ı hayâlinden Hudâyâ 
Gözümden dökülen bârân değil mi

Derûnumda yanan nâr-ı muhabbet 
Bana ol tuhfe-i cânân değil mi

Ararım Yûsuf'um kande bulamam Ki 
Yûsuf'suz bu ten zindan değil mi

Benim nem var bu âlem içre bilmem 
Hemân bir kuru ad u san değil mi

Alıp benliğimi benden İlâhî 
Bu Salih'e büyük ihsan değil mi

Pinhan = Gizli.

Tezyîn = Süslenmiş.

Zübde = Öz, en seçkin.

Mevcudat = Yaratılmışların hepsi.

Bî-pâyân = Sonsuz.

Bürhân = Delil.

Ervah = Ruhlar.

Ayine-i Sübhan = Allah'ı gösteren ayna.

(1) = "Âdem çamur halindeyken" Hadis.

(2) = Mutlutuk ülkesi padişahı değil mi ?

(3) = Cenabı Hak, âyetinde "Nurumdan yaratıldın" demiştir.

Tibyan = İzahlı teftir, açık anlatma.

(4) = "Ruhumdan üfürdüm" Hicr; 29, Sad;72.

Sûcud = Secde.

Bab-ı rızâ = Rıza kapısı.

Derban = Kapıcı.

Bâr-ı girân = Ağır yük.

Semm-i mâr = Yılan zehri.

Fitne-i devrân = Dünya fitnesi, zamanın fitnesi.

(5) = "Korku yoktur" âyeti ile sevinçli değil mi?

(6) = Muhammed Mustafa'nın inci sözleriyle.

Dürerbâr = İnci saçan.

Çâr-ı yâr = Dört halife.

Muttasıl = Bitişik, alâkalı.

El-ân = Şimdi, hâlâ, şu anda, henüz.

Men Aref = 'Nefsini bilen Allah'ını bilir' hadisi.

Gavvas = Dalgıç.

(7) = Avı inci ile mercan değil mi.

Meta' = Mal, alınıp satılacak şey.

Bahâ = Değer, kıymet, bedel.

Mağrur = Gururlu.

Server-i hûbân = Güzelliklerin reisi.

Gulâm = Esir, köle.

Bârân = Yağmur.

Nâr-ı muhabbet = Muhabbet ateşi.

Derun = İç.

Tuhfe-i canan = Sevgilinin armağanı.