Dehre gelenin her biri bir kâr ile gitti

Dehre gelenin her biri bir kâr ile gitti 
Mü'min olanın cümlesi ebrâr ile gitti 

Ol kimseye kim ermedi eltâf-ı inayet
Zulmette kalıp zümre-i füccâr ile gitti 

Anlar ki özün kurtaramaz nefsin elinden 
Girdaba düşüp âlem-i devvâr ile gitti 

Kâl ehli dahi kâlini irgürmedi hâlâ 
Kesrette kalıp âlem-i ağyar ile gitti 

Mecnûn'u görün oldu kamu dillere destan 
Leylâ diyerek âhiri ol zâr ile gitti 

Ferhâd dahi Şîrîn için dağları deldi 
Verdi serini O da o ikrar ile gitti 

Bülbül dahi feryâd ederek gül budağında 
Lâl oldu dili görmedi ol hâr ile gitti 

Pervaneyi gör şem'i görüp canını attı 
Mahvetti özün ol dahi ol nâr ile gitti 

izhâr idüben eyledi dâ'vâ-yı "Ene'l-Hakk" 
Mansûr'u görün ol dahi ber-dâr ile gitti 

Ol serverimiz Ahmed ü Mahmûd u Muhammed 
Ol "sûre-i İsrâ"daki esrar ile gitti 

Hem âlim ü kâmiller ile bunca velîler 
Bunlar dahi her biri bir âsâr ile gitti 

Teblîğ ederek bizlere ahkâmını Hakk'ın
Bu zümre kamu rü'yet-i dîdâr ile gitti 

Sâmî gibi sultâna kılan sıdk ile bîat 
Ol rûy-ı Muhammed'deki envâr ile gitti 

Salih ise hep benliğini pîrine verdi 
Çıktı aradan vuslat-ı dîdâr ile gitti

Ebrâr = Hayır sahipleri, iyiler.

Eltaf-ı inayet = Yardım lûtfu.

Zümre-i füccar = Facirler grubu, günahkârlar.

Âlem-i devvar = Dünya.

Irgürmek = Erdirmek, yetiştirmek.

Âlem-i ağyar = Yabancılar, inanmayanlar.

Ser = Baş.

İkrar = Dil ile söyleme, bildirme.

İzhar etmek = Açıklamak.

Sure-i İsra = Miracı anlatan Sûre. 

Asar = Eserler.

Rû'yet-i didâr = Sevgiyi görme (cemal tecellisi).

Envar = Nurlar.

Vuslatı dîdar = Rüyet, Cemalullah.