Ey birader sîret-i inşâna oldun mu vukuf Kuru lâf ile geçirip ömrü kıldın mı heba Bir hakîkat mürşidine eyledin mi bîati Hasret-i hicran oduna yanuben Yakûb gibi Derd evinde nice yıllar bekleyip Eyyûb-sıfat Nâr-ı Nemrûd âteşine ol Halîlullah gibi Ol Zebîhullah gibi verip bıçağa inkıyâd Pîr-i Sâmî Hazretine sıdk ile teslîm olup Bî-nihâyet himmetin aldın mı sen Salih gibi
|
Sîret = Bir kimsenin içi, hâli, tavrı, ahlâkı.
Vukût = Vâkıf olma, haberdâr olma. Nefha-ı Rahman = Rahmân'ın nefesi. Heba = Boşa geçirme. 'Men aref = 'Nefsini bilen Rabbtsını bilir" (Hadis). Biat = Kabullenme, tasdik etme, el tutma. Sohbet-i cânân = Canların sohbeti. Hasret-i hicran = Ayrılık hasreti. Hüsn ili = Güzellik şehri. Eyyûb-sıfat = Yıllarca dert çekip, sabreden Peygamber (Hz. Eyyûb sıfatlı). Manâ-yı Lokman = Lokman He-kîm'in doktorluk yapmasındaki sır, dertlileri bulup, deva vermesi, irşad. Nâr-ı Nemrûd = Hz. İbrahim'i ateşe attıran hükümdarın ateşi. Halilullah = Hz. İbrahim. Gülşan= Gül bahçesi. Zebîhullah = Allah kurbanı, Hz. İsmail peygamber. Inkıyâd = Boyun eğen. Bî-nihayet = Sonsuz. Şehr-i dil = Gönül şehri. Âb = Su. Umman = Deniz. |