Ey gönül senden şikâyet eylerem Mevlâ'ya ben Geçti bunca mâh u sâl bir an beni şâd etmedin Görmedim lutfunu bir gün çekdiğim kahr-ı celâl Âh u zarım âheni deldi sana kâr etmedi Açmadın bir gün cemâlinden bana bir kutlu bâb Çokları arz-ı cemâlinle müşerref eyledin Bu kadar elvan suret hep senin nakşın-durur Bir mey ile cümle mest ettin bu âlem halkını Akl-ı cüz etmez ihata akl-ı küll sensin gönül Her ne var hadîs kamusu hep furûâtın-durur Vuslatıma berzah oldun arada nedir garaz Sâye-i pîrimde hergiz sana minnet eylemem
|
Çengâl = Çengel, pençe.
Mâhusâk = Ay ve yıl. Kahr-ı celâl = Celâl sıfatının tecellisi. Mahrûm-ı ebed = Ebedi mahrumiyet Me'vâ = Cennet. Ahen = Demir. Şerha şerha = Parça, parça. Nây = Ney. Bâb = Kapı. Ümm = Ana, anne. Süflâ = En alçak. Müşerref = Şereflendirilmiş, şerefli. Mazhar = Nail olma. Elvan = Renkler, çeşitler. Hayret-ender-hayret = Hayret içinde hayret; tasavvufta bir mertebe. Mey = Şarab, içki. İhata = Kaplama, kuşatma, sarılma. Kîl ü kâl = Dedikodu. Zây = Elden çıkarma Furûât = Dalı, budağı. Sa'y = Çalışma. Vuslat = Kavuşma. Berzah = Geçit, ara. Şekva = Şikâyet Hergiz = Asla. Der-i Ulyâ = Yükseklik, yücelik kapısı. |