Gel ey sûfî bu meyden iç olup sâf

Gel ey sûfî bu meyden iç olup sâf 
Döşür aklın Muhammed'le kıl insaf 

Sivâdan geç eriş kalb-i selîme 
Ola Hak'tan sana çok türlü eltâf 

Eser bilmez bu kesret âleminden 
Atar ucb ile vahdetten kuru lâf 

Sanır kim kendini bir âdem olmuş 
Kıyafet düzmek ile olmuş eşraf 

Asâ elde durur zünnârı belde 
Sözüne aldanır çok akl-ı haffâf 

Arayıp kâmil inşânı bulunca 
Ne derdler çektiler bu yolda esnaf 

Nuhâsa zer diye sikke urulmaz 
Süzülüp damgalamayınca sarraf 

Pîrimiz Şeyh-i Sâmî Hazretidir 
Özü cevher kelâmı dürr-i şeffaf 

Kapısına gelenler olur irşâd 
Dolubdur nisbetiyle her bir etraf 

Bu Salih himmet-i pîr ile söyler 
Beğenmez mi sözünü ehl-i arrâf

 

 

 

 

 

 

 

Sufi = Sofu, zahir ehli.

Mey = Şarap, (mec.) İlahi aşk

Sâf = Temiz, halis, katkısız.

Siva = Yaratıklar, Allah' dan başkaları.

Kalb-i Selim = Selâmete ulaşmış kalb.

Eltâf = Lütuflar.

Kesret âlemi = Yaratıklar âlemi.

Ucb = Kibir, gurur.

Vahdet = Teklik.

Âdem = Adam.

Eşraf = Şerefli, hatırı sayılan

Asa = Sopa, deynek.

Zünnâr = Hristiyan kemeri.

Akli haffâf = Hafif akıllı.

Esnaf = Guruplar, müritler.

Nuhâs = Bakır.

Zer = Alttı.

Sikke vurmak = Para yapmak, dökmek.

Dürr-i şeffaf = Saydam inci.

Nisbet = Bağlılık, ilgi.

Ehl-i arrâf = Arifler, arafta duran ruhlar.