Gezeriz hayvân-ı nâtık misâli

Gezeriz hayvân-ı nâtık misâli 
Eki ü şurbdan gayrı ne kârımız var 
Kesret-i sevk içre çok lâübâli 
Söylemeden gayri ne kârımız var 

Pîr-i Sâmî kademinde türabız 
Ne câh gözediriz ne kâmyâbız 
Kanâat-nişîniz ehl-i harabız 
Âlem-i ekvânda devrânımız var 

Bizlere tarîfe ne hacet gülü 
Ezelden olmuşuz anın bülbülü 
Her ırgalandıkça mûyunun teli 
Gûnâ gûnâ bûy u elvanımız var 

İmtihan-ı yârdır cevr ile sitem 
Müsavidir bizde hem medh ile zem 
Şiddet-i berzahdan bizlere ne gam 
Pîr-i Tâgî gibi sultânımız var 

Nefsim bana râm ol düşme teşvîşe 
Hep fâsiddir bu kurduğun endîşe 
Sürüsün yedirmez kurt ile kuşa 
Pîr-i Sâmî gibi arslanımız var 

Mezuniyyet almış aşk mektebinden 
Doyulmaz şahımın hem sohbetinden 
"Sırr-ı leben" zahir olur lebinden 
Bî-fehim çok gafil insanımız var 

Gönlüme nakş oldu hubb-ı cemâli 
Terk eyledim cümle hep kîl ü kati 
Dünyâ-perestlerin çok ise mâli 
Bizim de İmâm-ı zamanımız var 

"Men aref" sırrına vâkıf olmuşam 
Nefsim ile hem Rabbimi bilmişem 
Mutmainne kalasına girmişem 
Gayrette bir metin hisarımız var 

Himmet-i evliya bize yâr iken 
Şâh-ı Nakşibendî ser-hünkâr iken 
Seyyid Tâhâ Sıbgatullah var iken
"Kabe kavseyn"e dek seyrânımız var

Gönderdi Sâmî'sin ol Pîr-i Tâgî 
Erzincan şehrinde kurdu otağı 
Sami'dir cihanın hem şeb-çerâgı 
Bizim de ahd ile peymânımız var

Benlik berzahından âzâd olmuşuz
Her bir sohbetinden irşâd olmuşuz 
Böyle bir sultâna evlâd olmuşuz 
Daha bundan büyük ne sânımız var

Gönül fehm edeli "lâ"dan "illâ"yı 
Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı 
Nûr-ı cemâlinde seyr et Mevlâ'yı 
Bir rûh-ı musaffa mir'âtımız var

Âteş-i aşkınla yandır Salih'i 
Şarâb-ı lebinle kandır Salih'i 
Taklîd'den tahkîke döndür Salih'i 
Afv eyle hizmette noksanımız var

 

 

Hayvân-ı nâtık = Konuşan hayvan.

Eki i şurb = Yemek ve içmek.

Kadem = Ayak. 

Turâb = Toprak.

Câh = Mevki.

Kâmyâb = isteğini bulmuş, kavuşmuş.

Kanâat-nişin = Kanaat eden,razı.

Ehli harâb = Gönlü yıkık, kırık

Ekvân = Varlıklar, yaratıklar.

Mûy = Saç, kıl.

Gûnâ-gûn = Türlü türlü.

Buyu elvân = Çeşitli güzel kokular.

imtihân-ı yâr = Sevgilinin imtihanı (İllet, zillet, gıllet).

Müsavi = Eşit, aynı.

Medh ile zem = Övmek ve yermek.

Râm olmak = İtaat etmek. 

Teşviş = Şüphe.

Fasid = Bozuk.

Sırr-ı leben = Göğüs sırrı, sadır ilmi, Ledün ilmi.

Leb = Dudak.

Bi-fehm = Anlayışsız.

Hubb-ı cemâl = Cemâlinin sevgisi.

Kil ü kâl = Dedikodu.

Dünya-perest = Dünyaya tapan.

Mutmainne kalası = İmanın kemâl hali, emniyete alınmış imân

Ser-hünkâr = Padişahların başı.

"Kabe kavseyn" = "Miraçta iki yay gibi yakın oldular." (Necm; 9)

Şeb-çerağ = Ay, gece aydınlığı.

Ahd ile peymân = And ve yemin. 

"Lâ" dan "illâ" = "Allâh'dan başka ilâh yoktur" Tevhidinde yoktan varın anlaşılması

Mecnûn-veş = Mecnûn gibi.

Rûh-ı musaffa = Saf ruh,temiz kalb.

Mir'at = Ayna.

Şarâb-ı leb = Söz, sohbet, dudak şarabı, aşk.