Kesret içre bir aceb sahraya düştüm gel yetiş Âbı yok tûfânı çok deryaya düştüm gel yetiş Bu adem oğlanları bağrım kebâb etti benim Ey habîbim nûr-ı vechin arz edip güldür meni Bilmezem kimden kime şekva edem bu gönlümü İşbu dehrin devletinin cümlesi nakş-ı hayâl Kangı güle andelîb oldumsa gördüm hâr olur Bu adem oğlanları bu âlemin hammâlıdır Âdem olanlar bu âlem halkının sultânıdır Kâmil inşân Pîr-i Sâmî Hazretini bulmuşam |
Kesret = Yaratıklar, çokluk.
Aceb = Acayip. Âb = Su. Tufan = Hz. Nuh zamanında yoldan çıkmışları tedibetme Allah tarafından hem gökten yağdırılan, hem de yerden kaynıyarak bütün dünyayı kaplayan su. (mec.) Şiddeti yagmur ve sel. Derya = Deniz. Kerbelâ Cengi = Hz. Hüseyin' in şehid edildiği savaş. Habib = Sevgili. Nûr-ı vech = Nurluyuz. Dehr = Zaman, dünya Şekva = Şikâyet Firkât-ı Mevlâ = Allah'dan ayrılma Nakş-ı hayâl = Hayalini canlandırma (Rabıta). Nakş-ı Nakkaş = Nakkaş' in nakşı (Allah'ın nakşı). Andelip = Bülbül. Hâr = Diken. Hercâ = Kararsız, sözünde durmayan. Âlem = Dünya. Hülya = Kuruntu, hayal. Pay-paye = Ayak, mevki, makam. Mecnun-sıfat = Mecnûn gibi. |