Kesret içre bir aceb sahraya düştüm gel yetiş

Kesret içre bir aceb sahraya düştüm gel yetiş 
Âbı yok tûfânı çok deryaya düştüm gel yetiş 

Bu adem oğlanları bağrım kebâb etti benim
Kerbelâ cengi gibi gavgâya düştüm gel yetiş 

Ey habîbim nûr-ı vechin arz edip güldür meni 
Dehr elinden bir kuru da'vâya düştüm gel yetiş 

Bilmezem kimden kime şekva edem bu gönlümü 
"Lâ"yı gördüm firkat-i Mevlâ'ya düştüm gel yetiş 

İşbu dehrin devletinin cümlesi nakş-ı hayâl 
Nakş-ı Nakkâşındaki sevdaya düştüm gel yetiş 

Kangı güle andelîb oldumsa gördüm hâr olur 
Bir vefasız sözleri hercâya düştüm gel yetiş 

Bu adem oğlanları bu âlemin hammâlıdır 
ibret ile seyr edip hülyaya düştüm gel yetiş 

Âdem olanlar bu âlem halkının sultânıdır
Merhamet kıl nice yüz bin paye düştüm gel yetiş

Kâmil inşân Pîr-i Sâmî Hazretini bulmuşam
Sâlih'em Mecnûn-sıfat Leylâ'ya düştüm gel yetiş

Kesret = Yaratıklar, çokluk.

Aceb = Acayip.

Âb = Su.

Tufan = Hz. Nuh zamanında yoldan çıkmışları tedibetme Allah tarafından hem gökten yağdırılan, hem de yerden kaynıyarak bütün dünyayı kaplayan su. (mec.) Şiddeti yagmur ve sel.

Derya = Deniz.

Kerbelâ Cengi = Hz. Hüseyin' in şehid edildiği savaş.

Habib = Sevgili.

Nûr-ı vech = Nurluyuz.

Dehr = Zaman, dünya 

Şekva = Şikâyet

Firkât-ı Mevlâ = Allah'dan ayrılma

Nakş-ı hayâl = Hayalini canlandırma (Rabıta).

Nakş-ı Nakkaş = Nakkaş' in nakşı (Allah'ın nakşı).

Andelip = Bülbül.

Hâr = Diken.

Hercâ = Kararsız, sözünde durmayan.

Âlem = Dünya.

Hülya = Kuruntu, hayal.

Pay-paye = Ayak, mevki, makam.

Mecnun-sıfat = Mecnûn gibi.