Mansûr "ene'l-Hak" söyledi Gördü hakîkat darını Çıktı aradan kend'özü Hep aşka verdi varını Mansûr değil cân söyledi Görün Nesîmî Hazretin Soyup akıttılar demi Gör n'eyledi Muhyiddîn'i Erdi ana hükm-i kaza Nûr-ı zemîn ü âsumân Açmak dilersen yolu sen Her kim bu meyden içmedi Aşkın meyinden içegör Bir pîre teslîm et özün Pîrden haberdâr olmayan Sâmî gibi canı görün Pîrden murâd irşâd imiş Tez yol alan sohbet-durur Sâmî gibi var serverim |
Dâr = Dar ağacı. Keşf = Bir sırrı öğrenme. Esrar = Sırlar. Şab-ı emred = Sakalı, bıyığı gelmemiş genç, civan. Dem = Kan. Vuslat = Kavuşma. (1) = "Sin" ve "mim" harfleri Sami’yi ima. Bâzâr = Çarşı, pazar. İkrar = Tasdik, kabul. Hükm-i kaza = Her hususta Allah tarafından evvelce verilmiş olan hüküm. Bab-ı Rızâ = Rıza kapısı, Allah'ın rızası. Feth-İ Murtazâ = Hz. Ali'nin fethi. Âsâr = Vazifeler, görevler. Zemînü âsumân = Yer ve gökyüzü. Dil envârı = Gönül nuru. Berdar = Asılmış. (2) = Yüzünde imanı görün. (3) = Ölümsüz mülk mimarını. Maksûd = İstek. Le-bi'l-mirsâd = "Inne rabbeke lebil mirsâd" 'Doğrusu Rabbın hep gözetmekteydi" (Fecr; 14). Gül-i gülzâr = Gül bahçesinin gülü. Kem-ter = İtibarsız, hakir. Vasf eylemek = Övmek. Gutlar = Sözler.
|