Önsöz

Nakşi tarikatı Halidi kolundan zulcenaheyn şeyh Sami-il Erzincani hazretlerinin müridlerinden olan Salih Baba'nın tarikata intisabının ve şiir söylemeye başlamasının ilgi çekici bir menkıbesi nakledilir:

Piri Sami (Sami-il Erzincani) hazretlerinin, Salih baba ile adaş Muezzin Salih (veya bir gözü kör olduğu için Kör Salih) diye anılan bir müridi vardı. Bu zat, ara sıra demkeşlik yapar, Ermeni meyhanelerinde içki içer, dergaha dönüşünde de şeyhine görünmemek için köşe bucağa gizlenirdi. Böyle bir içki aleminin sonunda, geldiği dergahın sohbethanesine girmeyip mahçup ve ezik bir halde sofadan:

"Kuleden, kuleden, sesin aldım kuleden,
O senin kaşın gözün beni sana kul eden"

beyitlerini okuyunca Piri Sami hazretleri:

– Gel Salih, senin her ayıbın hünerdir, diye buyurmuş ve bu hitab üzerine iç aleminde bir değişiklik olmuş ve bundan sonra asla içmemiştir.

Nota ve musiki usullerine vakıf olarak tesirli bir sesle sohbet zeminine göre beyit soyleyen bu Muezzin Salih ile çekingen, ummi, içine kapalı bir çilingir ustası olan Salih (Salih Baba), aynı mahalle sakini olarak birbirlerine hal hatır sorar, arkadaşlık ederlerdi. O sıralarda Salih usta, şeriatsız hallere saptığından battal olmuş bir tarikata mensuptu ve tarikatın hali sebebiyle de oradan manen gıdalanamıyordu. İki Salih, bir gün aralarında konuşurlarken, Muezzin Salih, Salih ustaya:

– Bir gün sen bizim şeyhin sohbetine gel, bir gün ben de senin şeyhinin sohbetine geleyim, hangisinin sohbetinden lezzet alır, içimizde ısınma olursa ikimiz de o şeyhin tarikatına girelim, teklifinde bulunur.

Bunun uzerine Salih usta Kırıtlıoglu dergahında (Piri Sami hazretlerinin dergahı) bir gün sohbet dinlemiş. İkinci gün kendi şeyhinin sohbetinde bulunacakları yerde yeniden Piri Sami hazretlerinin sohbetinde bulunmuşlar. Asıl maya ve cevheri şeriata baglılık olan halis tarikatın yüksek nimet ve tasarrufunu taşıyan bu ulu şeyhin tuzağına gönüllü olarak yakalanan Salih usta da boylece bir daha eski tarikatına dönmemiş, zahirde bağ gibi görünen çürük alakasından ayrılıp kopmaz ve eskimez bağlarla yeni şeyhine bağlanmıştır.

Bu şekilde Kırıtlıoglu dergahına intisap eden Salih usta sesiz, mahcup ve bilgisiz bir kimse olarak sohbethanenin arka tarafinda köşe bucak gizlenir, kimse ile temas etmeye çekinir bir vaziyette, kendi halinde oturur, gölge misali gelir ve giderdi.

Salih usta için biteviye hareketsiz gecen günlerin birinde, Yunus Emre, Niyazi Mısri ve Kuddusi Baba gibi büyüklerin hikmetli şiirlerinden beyit ve kitaların okunmakta oldugu sohbethanedeki muritlerin bir kısmı:

– Bizim kolun büyüklerinde de şair olsaydı da, onların şiirlerini okusaydık, deyince, Piri Sami hazretleri:

– Bu bir himmet işidir, şiiri bizim Salih bile soyler, diyerek eliyle arka tarafında sinmiş olan Salih'e işaret edince, Salih o anda varidat ile dolarak irticalen şiir söylemeye başlamış ve yine o anda "fena"ya kavuşmuştur. Piri Sami hazretleri, kendisine:

– "Yeter Salih", deyinceye kadar şiir soylemeye devam eden Salih Baba, bu emirden sonra da başladığı gibi, kesilmiştir. İşte elimizdeki "Rabıta-i Nakşi Hayali" isimli divan bu feyiz anlarının mahsuludur.

Salih Baba'nın hayatı hakkında elimizde geniş ve tatmin edici bilgiler yoktur. Bilindiği kadarıyla H. 1235 (M. 1819-1820) tarihinde Erzincan'da doğdu ve H. 1325 (M. 1907-1908) tarihinde yine Erzincan'da öldü.  Babası Mustafa isminde imamlık yapan bir zaattır.  Annesi Atike hanımdır. Salih Baba'nın bir kolu çolak, bir ayağıda kısa, aksaktı. Tüfekçi ustası idi. Esasen aile ismi Tifekçigil diye bilinirdi. İki defa evlenmiş, üç oğul sahibi olmuş, bu oğullar da delikanlılık yaşlarında ölmüşlerdir. Fevkalade cömert bir insan olduğu, çocuklara ve akrabalarına şevkat ve iyi kabul gösterdiği bilinmektedir.

Salih Baba'nın kendisi sakat olduğu gibi, büyük oğlu Osman da hem dilsiz, hem sağır idi, keza küçük oğlu Dursun da dilsizdi. Dursun denizde boğularak ölmüştür. Bu oğullar da tüfekçi ustası idiler. Dilsiz olan Dursun dükkanı açar, sonra Salih Baba dükkana gelir, müşterilerle o kunuşurdu. Salih Baba akşamları tekkeye gider, Şeyh Sami hazretlerinin sohbetinde bulunurdu. Hayatının sonlarına doğru vucutça düşkünleşmiş ve hastaydı. Öldüğünde Kırtıloğlu Tekkesi civarında Ak mezarlığa defnedildi.  Halen Salih Baba'nın kendi soyundan kimse kalmamıştır.

Tasavvuf erbabının hal ile, varidat ile, ilahi muhabbetin istilası sırasında söyledikleri şiirlerin toplanmasından meydana gelen divanlarını; zamanın usulü gereğince şairlik kabiliyeti ile yazılan ve çoğu ruha ve maneviyata değil, fakat haz ve cismani zevklere hitabeden ve zahir ile ilgili kal erbabından olan kimselerin divanlarından ayrı mütala etmek gerekmektedir. Sohbetler ve teveccüh içinde okunan bu hal kelamları, muhabbete vesile olmakta, amel ve seyirleinin nefs ve bedene ağır gelen güçlüklerini yumuşatıp sevdirerek ruhu zenginleştirici, onları ilahi nağmelerle meşakkatsiz çekip götürücü süratli bir manevi araç mesabesindedir.

Maneviyat sahiplerinin divanları, ilim, sanat ve aşkı mezcetmiş manzumeler olarak divan sanat ve tarzının sır ve usaresini, kaymağını teşkil eder. Yunus Emre, Niyazi Mısri, Fuzuli, Sezai, Ruşeni, Eşrefoğlu Rumi, Nakşi, Gülşeni, Aziz Mahmut Hüdai ve Kuddusi Baba gibi mürşidlerin divanları bu gurubun ilk akla gelenleri.  Yüzlerce kemali divan sahibi içinde Salih Baba da öz ve söz sahibi olanlardan biridir.  İlim ve tetkikatı, tecrübe ve sanatı olmadığı halde, aniden ve irticalen söylediği şiirleri yüksek ve muvazeneli bir ilmin tecellisi olduğu gibi; kemali ve yepyeni bir ifade ile emsali bulunmayan bir varidat ve hal sedefi içerisinde, aşk malzemesinden yapılmış bir batın incisi, bulunmaz bir rabıta kumaşından iğne ve ipliksiz dikilmiş bir fenafişşeyh elbisesidir.

Bu zarif divan, hertürlü şiir çeşidinin ustalıkla kullanıldığı bir sanat pırlantası ve rabıta ıtrı, muhabbet burağıdır.

Salih Baba divanının tamamı sadece "fenafişşeyyh" halinin akislerinden ibaret bulunduğundan, Osmanlı divan edebiyatında emsali yoktur.  Diğer divanlar ya ilerleyip değişen hallerin sonunda peyperder meydana gelmiş ve bu sebeble de müritlikten mükemmeliğe kadar olan geçitlerin her birinden tablolar göstermiş, yahutta kendisinde tasavvuf hali olmadığı halde zamanın usulünce sırf şairlik kabiliyeti ile yazılmıştır. Böylesi de, şiiri güzel olsada hal aksettirici değildir.

Salih Baba divanı, sadece rabıtadan ibarettir, denilse yanlış olmaz.

Bu sebepten olacak ki, Paşa hazretleri: "Salih Baba divanı, tarikat adabı, müritlik halleri ile mürşitlerin emsalini; Fuzuli Hazretlerinin Divanı da, muhabbet ve aşk alemini; Kuddusi Baba Divanı ise, tasavvufun başından sonuna kadar olan tamamının ahvalini en güzel ve mükemmel tarzda nazmeden divanlardandır" buyurmuştur.

Fehmi Kuyumcu