Tâ ezelden aklımı verdi benim yağmaya aşk

Tâ ezelden aklımı verdi benim yağmaya aşk
Bir nigâhla Mecnûn'u bend eyledi Leylâ'ya aşk 

Öyle bir sultân-ı hüsnün mübtelâsıdır bu gün
Hâl-i Hindu leşkerin çekmiş gider gavgâya aşk

Öyle bir sîmurg-ı ankâ Kâf'a kurmuş tahtını 
"Kabe kavseyn" den geçip gitmek diler me'vâya aşk 

Hûbları mihrâb edinmiş hüsnünü kılmış hatîb (1)
iki kaşı arasından azm eder Mevlâ'ya aşk

Görse bir mahbûb-ı ranâ mevc urur derya gibi
Nice yüz bin ehl-i derdi düşürür sevdaya aşk

Şâh-ı hüsnün fenni çoktur teşne-dil olanlara 
Her birin bir hande ile düşürür davaya aşk

Hüsnünü bir kez cemâl-i Yûsuf-ı Ken'âni'den 
Gösterip gör neyledi sultân(ı) Zelîhâ'ya aşk

Duhter-i tersâ yüzünden tâ Yemen'de berk urub 
Âhiri güttürdü hınzır Mürşid-i San'â'ya aşk 

Pîr-i Tâgî Hazretinin açtı vechinden nikâb
Pîr-i Sâmî Hazretin cezb eyledi "illâ"ya aşk

Dest-gîri Pîr-i Sâmî olmuş iken Salih'in 
Bir gün olur bizleri de ref eder bâlâya aşk

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nigâh = Bakış.

Hâl-i Hindu = Karabenler

Sîmurgı-Anka = Devlet kuşu, Zümrüdü Anka.

Kâf = Kaf dağı (beden).

"Kabe kavseyn" = "İki yay aralığı kadar, yahud daha az oldu.' (Necm; 9)

Me'vâ = Cennet

(1) = Güzelleri secde yeri gibi ta'zim etmek (rabıta), güzelliğin şiirini, konuşmasını dinler (rabıta).

Mahbûb-ı ranâ = Güzel sevgili.

Mevc urmak = Dalga vurmak, coşmak.

Şah-ı Hüsn = Güzellik Şahı.

Fenn = Tuzak.

Teşne-dil = Gönlü susamış, özleyen.

Hande = Gülüş.

Hüsn = Güzellik.

Duhter-i tersa = Hristiyan kızı.

Berk urup = Şimşek çakmak.

Hınzır = Domuz.

Mürşid-i San'â = Sanâ'da Şeyh olan Şeyh Abdürrezzâk.

Vecir = Yüz.

Nikâb = Örtü.

Dest-gir = Elden tutan.

Ref etmek = Yükseltmek.

Bâlâ = Yüksek.