Tâ ezelden aklımı verdi benim yağmaya aşk Öyle bir sultân-ı hüsnün mübtelâsıdır bu gün Öyle bir sîmurg-ı ankâ Kâf'a kurmuş tahtını Hûbları mihrâb edinmiş hüsnünü kılmış hatîb (1) Görse bir mahbûb-ı ranâ mevc urur derya gibi Şâh-ı hüsnün fenni çoktur teşne-dil olanlara Hüsnünü bir kez cemâl-i Yûsuf-ı Ken'âni'den Duhter-i tersâ yüzünden tâ Yemen'de berk urub Pîr-i Tâgî Hazretinin açtı vechinden nikâb Dest-gîri Pîr-i Sâmî olmuş iken Salih'in
|
Nigâh = Bakış.
Hâl-i Hindu = Karabenler Sîmurgı-Anka = Devlet kuşu, Zümrüdü Anka. Kâf = Kaf dağı (beden). "Kabe kavseyn" = "İki yay aralığı kadar, yahud daha az oldu.' (Necm; 9) Me'vâ = Cennet (1) = Güzelleri secde yeri gibi ta'zim etmek (rabıta), güzelliğin şiirini, konuşmasını dinler (rabıta). Mahbûb-ı ranâ = Güzel sevgili. Mevc urmak = Dalga vurmak, coşmak. Şah-ı Hüsn = Güzellik Şahı. Fenn = Tuzak. Teşne-dil = Gönlü susamış, özleyen. Hande = Gülüş. Hüsn = Güzellik. Duhter-i tersa = Hristiyan kızı. Berk urup = Şimşek çakmak. Hınzır = Domuz. Mürşid-i San'â = Sanâ'da Şeyh olan Şeyh Abdürrezzâk. Vecir = Yüz. Nikâb = Örtü. Dest-gir = Elden tutan. Ref etmek = Yükseltmek. Bâlâ = Yüksek. |