Yeter ey murg-ı cân gülşane gel gel Marîz isen belâ bahrinde kalma Açılmış mekteb-i aşkın kapısı Ola-gör "men aref" sırrından agâh Hümâ-veş terk edip bu âşiyânı Erit cismin çıkar zubûrlarını Olam dersen eğer dil şehrine şâh Dil ile göz kulak kapılarını Bu nefsin "raziye marziyye" eyle Beka semtine gönder kârbânı Varıp bir pîre hizmet eyle evvel Pir-i Sâmî kapusunda gulâm ol Yüzün hâk et meşâyih kapısında
|
Murg-ı cân = Can kuşu.
Gülşan = Gül bahçesi. Bahâristan = İlkbahar mevsimi. Mariz = Hasta. Belâ bahri = Belâ denizi. Tabîb-i nâzik = Usta doktor. 'Men aref = 'Nefsini bilen, rabbısını bilir.1 (Hadis) Agâh = Bilgili, haberli, uyanık Memat = Ölüm. Hümâ-veş = Devlet kuşu gibi Âşiyân = Mesken, ev. Zûbur = Kabuk, yabancı madde. Lu'lu-i Mercan = Inci mercan. Dil şehri = Gönül. Sohbet-i cânân = Pir sohbeti Raziye-Marziyye = Allah'dan razı, Allah'ın da ondan razı olduğu nefs halleri. Beka = Bakilik. Kârbân = Kervan. Şâhân = Şahlar. Müeddep = Edepli. Gulâm = Köle. Merdân = Mertler. Hâk = Toprak. |