Zuhur etti hidâyet âfitâbı

Zuhur etti hidâyet âfitâbı
Dağıldı gönlümün zulmet sehâbı 

Bize vahdet meyinden sundu sâkî
Atalar eyledi ol hubb-ı Bakî 

Zamanın Hızrına kıldı mukârin 
Akıttı gönlüme hikmet pınarın 

Pîrimi anladım bir şâh imiş Ol 
Hakikat sırrına agâh imiş Ol 

Zelîl abdim kapısında yüzüm yok 
Hâlim arz etmeğe bile sözüm yok 

Huda'ya zerre denli tâatim yok
Bu nefs-i şûm elinden rahatım yok 

İki âlemde bir tenbel gulâm ben 
Bu derdin çâresi yok ne kılam ben 

Zebûn etti beni bu nefs-i hayvan 
Bu gönlüm şehrini eyledi vîrân

Hakîkat şeyhinin hâli bilinmez 
Rumuzdur her kelâmı anlaşılmaz 

Kubâb-ı Hak'tadır anlar bil ey cân 
Olar bir kimseye demez ki yaman 

Kapısına geleni hoş görürler 
Ki her biri ile bir iş görürler 

Kapıdan eksik etmezler kilâbı 
Kilâbsız kalbin olmaz inkılâbı 

Meşâyıha gerektir tabi erler 
Sülûke giriben tevbe ederler 

Bunu sabık gelenler söylemişler 
Buları tecrübe çok eylemişler 

Eğer Mecnun'da olmasaydı meyli
Anın çanağını kırmazdı Leyli

Şîrîn'in var iken köşkü konağı 
Niçin Ferhâd'a deldirdi (o) dağı

Bu aşkın bahrine yoktur nihayet 
Bu nefsin zehrine yoktur nihayet

Esîr-i nefs olmuşum n'edem ben 
Bu âlemden ne yüz ile gidem ben

Bilirim bende yâ Rab çoktur isyan 
Gece gündüz işim zâr ile efgân

Ağardı lihyemiz kalbim karardı 
Nahîf cismim hazân oldu sarardı

Atalar eyledi ol hubb-ı Bakî = Allah sevgisi; İhsanlarda lütûf-farda bulundu.

Mukârin = Yakınlaşmış, yakın olmuş.

Zelil abdim = Hakîr kulum.

Şûm = Uğursuz, kötü.

Nefs-i hayvan = Hayvanînefs.

Kubâb-ı Hak = Hak kubbesi

Kilâb = Köpek.

Inkılâb = Kaybolmak, başka ve iyi hale gelmek.

Sabık = Eski.

Lihye = Sakal.

Nahîf = Zayıf, ince.