Sev..

"SEV…"

20 Mayıs 1990

(Teveccüh)

 Hepiniz hoş geldiniz, sefa geldiniz, feyiz getirdiniz, nur getirdiniz.

Biz büyüklerimizi taklit edeceğiz. Onlar yapmış. Biz de yapmaya çalışacağız.

Ateş-i aşkınla yandır Salih'i

Şarâb-ı lebinle kandır Salih'i

Leb: Dudak. Allah aşkına düşenler sarhoş olurlar. Mest olurlar.

Şarâb-ı lâ-yezâlîden içenlere hımar olmaz

Hımar: İnsanları sarhoş eden her şeye denir.

Birde, Allah aşkı da insanları sarhoş ediyor. Bu da, aşk şarabı oluyor. Aşk badesi oluyor.

Senin sevgin bende öyle çoğalsın ki, tamamen bu sevgi beni ihata etsin. Her şeyimi yok etsin. Bu yok olma cesedin yok oluşu değil. Manevî cismimi yok etsin. İnsanların derununda, gönlünde neler varsa, Allah aşkı hepsini yok eder. Yanmak budur işte.

Senin dudaklarından çıkan kelamlar da insanı sarhoş eder. Mest eder.

Taklid'den tahkike dönder Salih'i

Afv eyle hizmette noksanımız var

Taklit denilince Evliyaullah'a karşı müridin her şeyi taklit oluyor. Niçin? Mürit irade sahibi. Müptedi aleminde olduğu için taklit oluyor. Ama Evliyaullah iradesinden kurtulmuş. Evliyaullah külli iradeye geçmiş. Herşeyi ona Cenâb-ı Allah'ın kuvveti yaptırıyor. Azameti yaptırıyor. Onun için müridin ki taklit oluyor. Bir say'ı, bir gayreti var.

Bir mecaz kelâmda şöyle geçer. Mecaz kelâmların da hakikatı var.

Oy desinler desinler

Dilin dişin yesinler

Kolordunun önünde

Kız oynatmış desinler

Burada kolordudan mana meşayihtir. Meşayihin velâyeti müride irade dışı hareketler yaptırıyor. Müritteki irade dışı yapılan hareketlere muhalif olanlar hicvediyorlar. Ama desinler, diyor. Dudaklarını kemirsinler. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar. Çünkü onlar anlayamıyorlar. İçyüzünü bilemiyorlar. Ne söylerlerse söylesinler, biz yine kendi amelimizi yapalım.

Ârifin Hak iledir haktır sözü

Arif kim? Ayık. Daima kalbi Allah ile. Hiç bir zaman malâyanî konuşmaz.

Ârifin Hak iledir Hak'tır özü

Anların kıblesidir şeyhin yüzü

Kavm-i Nemrudîler istemez bizi

Ben hâfid-i Pir-i Tâğî olmuşam

Pîr-i Sâmi'nin çırâğı olmuşam

Yani Dedemiz Piri Tagi Hazretleridir. Piri Sami Hazretlerinin üstadıdır. Onlar her zaman ibadetlerinde Allah'ın zatına yönelmişlerdir. Allah'ın zatı ise Evliyaullah'ta mevcut. Evliyaullah'ın ruhu, Evliyaullah'ın zatı, Allah'ın zatına ulaşmış. Onun için böyle.

Yunus Emre cenneti istemezmiş. Niçin? O âşık olmuş. Allah'a âşık olmuş. Allah'ı nasıl göreceğini, nasıl bulacağını aramış. Cennet arzusu çıkmış ondan. Çünkü cennet de bir arzudur. Onu arzu ederse oraya gider insan. Ama cennet arzusu olmaz da sırf Allah rızası için, Allah aşkı için kulluğunu yaparsa aşkı kazanır. Burada ehl-i dünya, ehl-i ahiret, ehl-i huzur var.

Kullar üç şey için ibadet yapar :

1. Cennete girmek için,

2. Cehennemden kurtulmak için.

3. Allah'a ulaşmak için.

Bunların üçü de haktır. Aşık olanların yüreği yanar, ciğeri pişer.

Hadis-i Şerif:

 Cenâbı Hz. Allah cehenneme diyor ki :

– "Sen isyan edersen sana azap ederim."

Cehennem de diyor ki :

– "Yarabbi sen bana ne ile azap edersin."

– "Ehl-i aşkın ateşi ile sana azap ederim." buyuruyor.

Onun için kelam-ı kibarlar boşuna söylenmemiş.

Gâh olur ehl-i cehennem yakarım bu alemi

Bir sayha eylersen tutuşur eflâk

Sayha: Aşkla beraber gelen nârâ, seda. Hey! Hu! Hay ! Allah!

Eflâk: Gökler, ay, yıldız. Bütün varlıklar.

Buradaki esrar şudur ki: İnsan herşeyin büyüğüdür. Feleklerin, herşeyin büyüğü. Allah'ın zatından sonra büyük olan insandır. Allah'ın zatından sonra güzel olan insandır.

"Biz insanı kendi suretimizen halk ettik" buyuruyor Cenâbı Hakk.

Onun suretinden bahsedilmez. Bahis yok. Ama Cenâb-ı Hakk öyle buyuruyor. Bu büyük varlık ne ile oluyor? Şeriat, tarikat, hakikat, marifet.

Marifete ulaşan bir insan Allah'ın zatından sonra en büyük varlık. Cenâb-ı Hakk öyle büyük varlıklar halk etmiş ki… Dünyaya sığamayacak melekler halk etmiş. Onlarda insanların aklı alamayacak güçler halk etmiş.

Cebrail Aleyhisselamın rivayetlere göre 600 kanadı varmış. Lût kavmine Cenab-ı Hakk deprem felâketi verdi. Cebrail Aleyhisselam kanadını yerin altından sokuverdi. O beldeyi havada ters çeviriyor. O zamanlarda insanların sayısı az olduğu için geniş bir alana serpilmiş durumdalar. Yetmiş bin kişiyi üzerinde taşıyan bir belde.

Nuh tufanı var. Ve yahut rüzgârlar var. Halbuki rüzgârlara melek halketmiş. Büyük varlıkları halk etmiş. Meleklerin peygamberleri. Meleklerin büyükleri. Kim bunlar? Cebrail, Azrail, İsrafil, Mikail. Meleklere inanıyoruz.

İsrafil'in gücü nedir? Kıyamet gününde üfleyecek. Nefes edecek. Ta ki bu dünya yıkılacak. Ta ki gezegenler eriyecek. Yok olacak.

Bir de Cenab-ı Hakk emredecek. Yine üfleyecek. Sadece insanlar ile cinler kalacak. Diğer varlıklar yok olacak.

İnsanlar büyük varlık olunca İsrafil'den de büyük oluyor. Ayetlerde buyuruluyor. Hadisi Kutsî de buyuruluyor. Biz hadisin müslümanlarıyız.

Geçmeyenler bilmez çarh-ı çenberi

İçmeyenler bilmez ab-ı kevseri

Tasavvufu bilmeyen, mürşidin hakikatını bilmeyen bir insana bu kelam küfür gelir.

Anların kıblesidir şeyhin yüzü

Bunlar şeyhe mi tapıyorlar? Haşa estağfirullah. Şeyhe tapmıyorlar. Allah'a tapıyorlar. Yalnız Cenâb-ı Hakk'ın "kıbleye yönelin" diye bir emri var. Bu cesedin kıblesi. Ama kıbleye yönelen bir kimse Allah'ı görse kıbleye mi yönelir? Allah'a mı?

Peygamber Efendimiz, Mescid-i Kıbleteyn'de Kudüse döndü namaz kılıyordu. Dört rekatlı namazı kılarken ikisini Kudüs'e doğru kılmış. İkisini de Harem-i Şerife dönerek kılmış. İki rekatını kılınca Cebrail geliyor ona:

– "Habibim dön Mescid-i Harama" emrini getiriyor. Dönüyor. Tam doksan derece dönüyor.

Tasavvuf ehlinin iki kıblesi vardır. Birisi cesedinin kıblesi, diğeri ruhunun kıblesi. Ama bilenler için bu böyle. Bilmeyenlere böyle değil. Biz şimdi Allah'a secde ediyoruz. Beytullah'a etmiyoruz. Allah'ı kim görür? Ruh görür. Ama ceset değişmezse ruh Allah'ı göremez. Çünkü bu kalıp gölgeliyor. Ceset Beytullah'a yönelmezse ibadet olmaz. Gönül kâbesi de Evliyaullah.

Bütün ayetlerin hadislerin sebebi vardır. Ebu Cehil Peygamber Efendimizin karşısına geçiyor. Bütün kötü sıfatları sayıyor. Yaramaz sıfatları sayıyor. Peygamber Efendimiz de buyuruyor ki :

– "Ebu Cehil geçti karşımıza. Bütün kendi sıfatlarını söyledi. Biz de doğru söylüyorsun dedik. Yarigarım da karşımızda. O da kendi sıfatlarını gördü söyledi. Ona da doğru söylüyorsun, dedik."

Evliyaullah'da mir'attır.

Ben Hazret-i Şeyhim gibi mir'atımı buldum

Mir'at-ı musaffayı görüp zatımı buldum

Hem sure-i İhlas ile isbatımı buldum

Rabıta bizim için bir aynadır. Eğer inanarak onun karşısına geçersek neyi görürüz? Kendimizi görürüz. İyi de görsek kendimizi görürüz. Kötü de görsek kendimizi görürüz. O halde iyi görürsek şükretmemiz lâzım. Kötü gördüğümüz zaman da "Estağfirullah" dememiz lâzım. "Aman Yarabbi beni bu rabıtadan kurtar" diye yalvarmak lazım. Bunlar olmuştur. Zamanında bir mürit meşayihine şikayetçi oluyor. Diyor ki :

– "Efendim ben rabıta yaptığım zaman merkep başı geliyor karşıma. Uzun kulaklarını da böyle sallıyor hareket yaptırıyor."

– "Oğlum eline bir bıçak al. O merkep karşısına geldiği zaman kes onun kulağını düşür."

Yine rabıta yapmış. Karşısına merkebin başı geliyor. Kulağını keseyim derken kendi kulağını kesiyor.

Meşayih Hak aynasıdır. Bizim için ne var? Hayal var. Zahirini hayal ediyor. Evliyaullah'ın nefesi ölü kalpleri diriltir.

Nakşibendi Efendimiz buyurmuş ki :

– İbadet on cüzdür. Dokuzu helal lokma. Ne kadar ibadet yapıyorsa, diyelim ki on bölüm, dokuzu helal lokma olacak.

Bir de hıfz-ı nisbet var. Gördüğün bir şeyi söylemiyeceksin. Veyahut başkaları sende görse "seni şöyle gördüm. Sen şöylesin" dememelidir. Niye? Varlık gelir. Veya başkaları duysa şöhret olur. Şöhretten kaçınmışlar. Varlıktan korkmuşlar. Bizim tarikatımız böyle. Hepsi de böyle tarikatların ama, en fazla bizim tarikatımız böyle. En fazla bizim tarikatımız nazenin, azizan, kibar tarikat. Bizim tarikatta şöhrete hiç kapılmazlar. Makam, mevki, rütbeye yer vermemişler. Çünkü bütün bunlar gayedir. Arzudur bunlar. Yardan, Allah'tan ayrı koyar. Eğer kalbinde başka birşey varsa Allah yoktur.

İbadetimizi yaparken tedbir alacağız. Allah'ı azabından korkulacak. Dünyada Allah'ın azabı vardır. Ne ile gelir?

1. İlletle gelir. Tabii kendi sıhhatimizi koruyacağız. Her türlü hastalıktan kaçınacağız. Kendimizi koruyacağız.

2. Sonra fakirlikten gelir Allah'ın azabı.

Cenab-ı Hakk çalışmayı emretmiş. Fakirlikten de korunacağız. Çalışacağız. Fakirlikten korunmak için gayret edip helal lokma arıyacağız.

3. Bir de zıllet vardır. Tehlikelerden kaçınacağız.

Peygamber Efendimiz bir gün duvarın altından ashabı ile geçerken koşmuş:

-"Ya Resulullah! Bu duvarın yıkılıp yıkılmayacağını biliyordun niye koştun oradan. Allah sana bildirmiştir" demişler.

Demiş ki :

– "Tedbirimi aldım. Takdirini de ona bıraktım." Tedbir şarttır. Her türlü zararlardan tehlikelerden kendimizi koruyacağız.

Celali Baba buyurmuş ki :

Metaımdan alan gelsin derin deryadan almışam

Bugün aşkın pazarıdır veren Mevlâ'dan almışam

Rabıta: Meşayihini düşünmek. O'nu karşısına almak.

Tefekkür: Peygamber Efendimizi düşünmek. Onu hatırlamak.Ona sevgi duymak.

Huzur: Allah'ı düşünmek. Allah'ın zatına mekan sıfatı tayin edilemez. Ondan bahis olunmaz.

Meta: Satılacak mal. Herkesin pazara çıkardığı mal. Yeme, giyme maddesi. "Benim metahımın müşterisi var ? Alacak olan gelsin" diyor.

Derin derya: Kalp ilmi. Allah aşkı.

Kimin kalbinde Allah aşkı var ? Onun da bir satıcısı var. Meşayihtir. Meşayihin kalbinden alınır.

Allah görünür, bilinir de bahis olunmaz. Niçin ?

Kendini yoklar kendini bulamaz

Gördüğü nedir bilemez

Bir insan Allah'ın zat nurunu görüyorsa, kendisi bir kere cisminden geçiyor. İsminden de geçiyor. Ondan sonra zat nuruna ulaşıyor. Gören kim? Görünen kim? Gören de o. Görünen de o. O zaman bundan bahis olunur mu? Tarikatın en büyük nimeti budur. Buna ulaşamayan nimetine ulaşmış olamaz. Bu ne ile olacak?

Bilmem kangı dağdan aşar

O Leyla'nın yolu derviş

Bu bilmeyenler için. Bir de diyor ki :

İki kaşı arasından azmeder Mevlâ'ya hat.

Niye iki kaşın arasından yaptırıyorlar rabıtayı? Çünkü iki kaşın arasından gider Allah'a yol. İki kaşın birisi Resulullah, biri Allah.

Arş-ı muazzam başıdır hem "Gabe Gavseyn" kaşıdır

Evliyaullah'ın kaşları gabe gavseyndir.