"Hû" deyip devrâna geldim bu cihâne çâre ne Çok zamandır hadim oldum ben bu hâne çâre ne Dört anâsırla mürekkeb mâyemiz derttir bizim Arayıp "yüz elli" de "yüz üç" makamın bulmuşam "Otuz iki"nin "otuz iki" kapısı vardurur Hem otuz iki hükümdar her tarafta hükm eder Olmadı dil şehri asla mekr-i tufandan halâs Bu cihan halkını gördüm cümlesi hizmettedir Gel hakîkatle nazar kıl bu cihanın halkına "Fakrî fahrî' ihtiyar et sen sana gel ey gönül Gir muhabbet âlemine giy melâmet hırkasın Her kaza çevganına karşı duran bir ben miyim Ma'şûkun çevri tükenmez hem belâsı âşıkın Halk-ı âlem cümlesi mir'âtım olmuştur benim Her ne var a'lâ vü esfel hep sıfâtımdır benim Bir acâib bahre düştüm âbı yok tufanı çok Pîr-i Sami gibi şaha eylemişem bîati Gel yeter ağlatma şahım bu zaîf bî-çâreni Darb-ı bahrân târih-i tevellüdüm olmuş benim (4) Sâlih'em senden muradım "fakrî fahrî"dir benim |
(1) = Ayrılık ile dimdik olan boyum büküldü. Mekri Tufan = Tufan hilesi, sel basması. (2) = Girmedi gemim denize çare ne. Âb u dâne = İbadet eder gibi Ceng ü cidal = Savaş, çekişme. Melâmet = Kınama. Çevgan = Cirit oyununda kullanılan değnek. Tasavvufta Hz. Allah'ın ezeldeki takdiri (3) = Ahimin dumanı yedi kat göğe ulaştı Heft-âsumân = Yedi gök. Mirat = Ayna. Keştüban = Kaptan. Eşk-i Çeşmim = Gözyaşım. (4) = Ebcet hesabında doğum tarihini veriyor (1846). Fakrî fahrî = "Fakirliğimle öğünürüm' hadisi.
|