Sensiz ey nûr-ı hakîkat râhat-ı cân istemem Bu vücûdum şehri içre iki sultân istemem Gönlümün tahtında sultânım gamındır sevdiğim "Kün fekân"ın sırrına ermek ne hacet bizlere Dilimi dil-dâra verdim canımı cananıma Parmağın Şakku'l-kamer'dir çeşme-i bahrü'l-hayât (2) "Küntü kenz" in gevherisin mazhar-ı nûr-ı (4) Bülbül-i aşkın gül-i gülzârı hüsnündür senin Öyle bir cân isterem Mansûr gibi berdâr ola Keşf edip ağyara zülfün bana eylersin hicâb (7) Mâh-cemâlin perdesiz görmek diler âşıkların Nûr-ı vechin mazharı şeyhim Muhammed Sâmîyâ Sâlih'â âşıkların bâr-ı girânı derd-durur |
Müddei = Aklına uyan, iddiacı. Kün fekân = Ol ve yok ol emirleri arasındaki fena âlemi, yaratıkların başı ve sonu Nâmu nişan = Ad ve işaret, ad ve san,şöhret Dildâr = Sevgili. (1) = Gül yanağından başka kurban bayramı istemem. (2) = Parmağın Ayı ikiye bölen âb-ı hayat çeşmesidir. (3) = Hz. Yusuf'un güzelliği gibi olan yüzünden başka yere bakmam. (4) = Allah'ın nuru, gizli hazinenin madenisin. (5) = Bülbül sesi gibi sohbetinden başka bir sesi dinlemem. (6) = Kırmızı gül gibi yanağından başka gülbahçesi istemem. (7) = Saçlarını başkalarına gösterip bana örtersin. (8) = Saçın tellerine beni asmandan başka lütuf istemem. Nûr-ı vechin mazharı = Yüzün nurların görüldüğü yerdir. (9) = Sadetten çıkan inci gibidir başka mercan istemem. Bâr-ı girân = Ağırlık saçan, dert saçan. Râh-ı Vuslat = Ulaştrıcı yol.
|